Osmanlı Türkiyesinde hem senato (Meclis-i Âyân), hem anayasa mahkemesi (Şûrâyı Devlet Tanzîmât Dâiresi) vardı. Son imparatorluk anayasa mahkemesi başkanımız (Tanzîmât Dâiresi Reîsi) büyük hukukçu, bestekâr, müzikolog Hüseyin Sâdeddin Arel'dir (1880-1955) ki, 8-10 dil bilmesiyle ünlüdür. Atatürk, cumhuriyeti kurarken, rejimi ve yönetimi sadeleştirdi. Senato ve Meclis'in çıkardığı yasaların Tanzimat rejimi ile uyumunu denetleyen yüksek mahkeme istemedi. Millî güvenlik kurulu gibi bir şey düşünmedi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne mutlak yetki verdi. Bu yetkiyi 1961 darbe anayasası parçaladı, dağıttı, paramparça etti. Senato, bütün devletlerde, bütün Avrupa'da mevcuttur. Senatörler, milletvekilleri gibi seçimle gelen partlili politikacılardır. (İngiltere gibi bir iki istisna vardır). Ama son söz daima millet meclisinin olmalıdır. Bizim Cumhuriyet Senatosu'nun ömrü 19 yıldır (1961-1980). 80 darbesi senato istemedi. Anayasa Mahkemesini de kaldıracağını söyledi ise de sonra vazgeçildi. Cumhuriyet Senatomuz'da ihtilâl yapmış asker hayat boyu senatörlerle kontenjan senatörleri sebebiyle Lordlar Kamarası hayatı yaşandı. Seçimle gelmeyenler kaldırılarak devam edebilirdi. Milletvekili sayısı 400 ve senatör sayısı 100'ü geçmemelidir (senato bulunmasa bile 400 milletvekilinden fazlasının fonksiyonu yoktur). Milletvekili 4 ve senatör 6 yıl için seçilmelidir. Senatör, aynen milletvekili statüsünde ve seçimle gelmiş olacaktır. Türkiye milletvekilliği olacak şey değildir, emsali yoktur, sayıyı 450'den 550'ye çıkarmak için kurnaz politikacılarımızca ortaya atılmıştı. Cumhurbaşkanının halkoyu ile 5 yıl için seçilmesi, yarı başkanlık sistemine götürür. Cumhurbaşkanı-başbakan çekişmesini kaçınılmaz kılar. Yüce Meclisimizden cumhurbaşkanı seçmek hakkını almak Atatürk anayasasını artık bütünüyle rafa kaldırmak demektir. Parlamenter demokrasi zayıflar. Bu madde yeni anayasada düzeltilmediği takdirde Türkiye'ye yeni bir çekişme konusu oluşturur.