Avrupa Birliği üyesi olmamız, olmak istemediğimiz takdirde Avrupa standartlarını kabul ederek muasır medeniyet seviyesine yükselmemiz, statükocularımızın ödlerini koparıyor. Onları, gerçekleşmez projeler üretip uygulamak teşebbüslerine tenezzül gibi, şan ve şereflerine yakışmaz, üzerine titredikleri Türk devletine ve milletine yaramaz işlere kalkışmaya yönlendiriyor. Statükocularımız, bir zamanlar yürürlükte olsa bile, bugünki dünyada gerçek dışı kalmış ve zararlı bir korku, dehşetli bir endişe içinde yaşıyorlar. Kendilerini boş yere üzüyorlar, yıpratıyorlar, milletten, milletin arzularından, millî iradeden uzaklaştırıyorlar, ümitsiz işlere kalkışıyorlar. Halbuki, çağdaş standartları uygulayan bir Türkiye'de, manen ve maddeten en kazançlı, daha saygın ve çok daha sevimli çıkacak zümre, bugünki statükocularımızdır. Böylesine bir Türkiye'de, çağdaş değişimi savunanları ezip geçmeseler bile, kenarda bırakacak tecrübeye sahip bulunduklarından da eminiz. Kaldı ki, hiçbir işe yaramaz duruma düşmüş, köhnelikten dökülen ayrıcalıklarını müdafaada direnmek, eski tabirle mezbûhâne bir tutumdur. Başarı ihtimali yoktur. Türkiye'nin bir kat daha yoksullaşması, itilip kakılması ile neticelenir ve düşmanlarımızı sevindirir. Atatürk, medeniyet ateşinin karşı koyanları yakıp geçeceği gerçeğini daha 80 yıl önce söyledi. Tevfik Fikret ya terakki, ya inhitat demiştir. Yani: İkisinin ortasında bir statükonun devamı mümkün değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin milli iradeyi oluşturan yetkilerini aşmak, demokrasiyi ortadan kaldırır. Bizi dünyaya rezil eder. Yerel seçimleri genel seçime dönüştürmek, belki Türkiye'yi Avrupa Birliği'nden uzaklaştırır gibi olur ama, reaksiyon öylesine büyür ki, millî irade çağlayanlar gibi coşup kutsal haklarını savunur.