Kıbrıs Cumhuriyeti, artık Avrupa Birliği üyesidir. Bulgaristan ve Romanya 2007'de, Hırvatistan 2008'de tam üye olacaktır. Hepsi eski eyaletlerimizdir. Hırvatistan daha şubat 2003'te yani 9 ay önce üyelik için başvurmuştu. Bizim -davet edildiğimiz halde- İspanya ve Portekiz'den önce ve Yunanistan'la beraber tam üye olmayı reddetmemiz, 1914'te Birinci Cihan Savaşı'na, girmemizden sonra, bütün 20. yüzyıl boyunca yaptığımız en büyük, en vahim, en zararlı, en aymaz, en geri zekalı millî hatadır. Bugün çoktan p.c. 20.000 dolar seviyesinde idik. Sınırlarımız hususunda en küçük rahatsızlığımız da kalmamıştı. 2007'den, Bulgaristan'la Romanya'dan sonraya kalmamız ise -ki bugünki gidiş odur- düpedüz millî ayıptır. Bugün müzakere ve giriş şartları çok ağırlaştı, çetrefilleşti. Çeyrek asır önce davet edildiğimiz zaman, bunlar basitti. Ne Kopenhag kriterleri vardı, ne Maasricht normları... Türk'ün aşamıyacağı şeyler değildi. Bir kısmı Türkiye'ye özel denen şartların fazlalaşması, en vatansever olduklarını, hem de en iyi düşündüklerini iddia buyuran statükocularımızın, millî duygularına, haysiyetlerine dokunuyor. Rencide oluyor, inciniyorlar. Bundan sıkça şikayette bulunuyorlar. Bazı şartlara -itiraf ediyorum- biz reformcular da içerliyoruz, ama ne çare? Aksi takdirde daha ağır şartlara duçar kılınacağımızı öngörüyoruz. Bizi, AB üyesi olmadığımız, yoksul olduğumuz için itilip kakılmamız çok üzüyor. Üzülmek ne kelime?.. Kan beynimize çıkıyor. Enti püften devletçiklerin vize kuyruğunda, ülkelerine girişte küçümseniyoruz, hakarete bile uğruyoruz. Son defa Millî Futbol Takımımız'ın üyeleri, Letonya'ya girerken, teker teker köpeklere koklatıldı. Üzerlerinde eroin taşıyorlar mı diye... Atatürk, bu millet utanmak için yaratılmadı dememiş miydi?