Abdullah Gül'ün Amerika ziyaretindeki -bir çok mahfil tarafından pek de beklenmeyen- performansı, kendisinin dediği gibi, şüphesiz Türkiye'nin -hele bu coğrafyada- pas geçilemeyecek bir devlet olmasından kaynaklanıyor. Buna, Washington Şahinleri'nin, ilişkileri düzeltmek için irade koymalarını eklemek gerekiyor. Amerika, olmadık ve beklenmeyen bir engel içeren şart ileri sürmediği takdirde, Irak'a asker göndermek istediğimiz anlaşılıyor. Genelkurmay'ın bu yöndeki tutumunu açıklaması veya Çankaya'da Devlet kararı ile Meclis'e gidilmesi gerekiyor. NATO ve BM kararları uzun vadelidir. Kuzey Irak'taki PKK-KADEK çetelerinin silahtan tecrid edilerek Türkiye'ye gönderilmesi halinde, bu bölgedeki askerimiz de geri çekilecektir. Amerika, bu operasyona girmek istiyor. İşgali altında bulunan Irak'ta, terörist listesine aldığı büyük bir çeteyi görmezlikten gelmesi, zaten kendi felsefesine aykırı olur. Diyelim ki bütün bu işler pürüzsüz veya az pürüzle başarıldı. Türk-Amerikan stratejik ittifakı yeniden canlanır mı? Maalesef hayır! Zira Amerika, mutlaka Suriye ile İran'a karşı eyleme geçecek ve Ankara'nın, stratejik müttefikliğin icaplarını yerine getirmesini isteyecektir. Biz ne yapacağız. Tahran ve Şam, Türkiye'ye karşı inanılması zor bir yumuşaklık sergiliyor. Bu yakınlığın, Amerikan tehdidi ortadan kalktığı takdirde (ki biz böyle bir ihtimali hiç varit görmüyoruz) devam edeceğini sanmak saflık olur. Arap ırkçılığı ve Türk düşmanlığına dayanan Baas Rejimi ile yönetilen, henüz haritalarını düzeltemeyen bir Suriye, Türkiye'ye nasıl yaklaşabilir? Mağrur bir devlet olan, rejimi bizimkine zıt, Türk kelimesine bile alerjisi bulunan bir İran ise, ilk fırsatta gene bize tafra atmaya kalkışacaktır. Böyle değilse bile, Türkiye'nin, Pax Americana'nın hedeflerini saptıracak gücü yoktur. Hiç bir devletin böyle bir gücü yoktur. İran'ı ve Suriye'yi korumak, milli politikamız olamaz. Bu yolda Amerika ile çatışmak saçmadır. Bütün bunları bu günden düşünmeye mecburuz.