Doğrusu can dostumuz Talebani'ye kırıldık, incindik, küstük, gücendik. Saddam'ın pençesinde iken kırmızı pasaport vererek onurunu kurtardığımızı unuttu. Yarım milyon yandaşı Kürt'ü topraklarımıza alarak soykırımdan esirgediğimizi pas geçti (bu arada kaydedelim: Irak'tan Kürt ve Bulgaristan'dan Türk kitlelerini Türkiye'ye almamız büyük stratejik hata idi). Ama en önemlisi, mahut 2. tezkere'yi reddederek, politik dirayetin zirvelerine tırmandık. Irak'ın kuzey üçte birinde Kürdistan kurulmasını sağladık. Hem Talebani, hem diğer dostumuz Barzani tezkerenin reddi üzerine bir gün ara ile, işte şimdi Kürdistan devleti kuruldu diyerek alenen sevinçlerini açıklamışlardı. Kürt devleti kurulsun diye biz, en kıdemli müttefikimiz cihan devleti Amerika'yı gücendirmeyi göze aldık. PKK belasını tekrar başımıza sarmaktan bile çekinmedik. Şu Kürtler devlet sahibi olsunlar! diye... Sonunda can dostumuz Talebani'yi, değil Kürdistan'ın, bütün Irak'ın cumhurbaşkanlığına kadar çıkardık. Bağdad'a yollayıp Hârûnürreşîd efendimizin muhteşem tahtına oturttuk. Can dostumuz bu Talebani, geçen gün New York radyosunda Türkiye'yi tehdit etmesin mi? Kulaklarımıza inanamadık. Gözlerimizi oğuşturduk. İngilizce'si yeterli değil de yanlış söyledi sandık. Bu tehdidini bile acemiliğine verip geçecektik ama; Türkiye'yi İran ve Suriye ile aynı kefeye koyması bizi kahretti. İran, Suriye ve Türkiye iç işlerimize karışırsa, biz de onların iç işlerine karışıp ülkelerini berbâd ederiz demesin mi? İkinci Esat ve Ahmedinecad adına konuşmak bize düşmez. Ama Türkiye olarak, hiç saklamıyoruz çok bozulduk. Korkudan titrememiz mi gerekir şeklinde düşünenlerimiz çıkar diye endişelendik. Yakında Başbakanımız Washington'da Başkan Bush'a İran politikanızda yanınındayız diye sadece 3 kelime telaffuz etse, senin halin nice olur ey Talebani? Senin iç işlerine ağabeyin Türkiye değil, ABD derinlemesine karışıyor. Niçin Amerika'yı başından def etmek yerine bizi gücendirecek lâflar söylüyorsun? 5. Cadde Gökdelenleri bu kadar mı başını döndürdü?..