İç politikada tansiyon yükseldi. Gerginleşti diyebiliriz. İktidarın başı olan başbakan ile ana muhalefet partisi liderinin karşılıklı eleştirileri, kapışma çizgisine geldi. Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, dünkü grup konuşmasında, çok kararlı sözler söyledi. Sayın Baykal, Atina'da sosyalist partiler kongresinde idi. Bugün Ankara'ya dönmesi ve aynı şiddet ve tempoda cevap vermesi bekleniyor. Sayın Erdoğan'ın, fikirlerini tadil edecek herhangi bir gelişme vuku bulmadığı takdirde, tasarladığı politik program açığa çıktı. Cumhurbaşkanı olmak istediği kesinleşti. Çankaya'ya yerleşip partisinin genel başkanlığını bırakması halinde, AK Parti'nin gerileyeceği iddiasını bile daha şimdiden cevapladı. Başbakanlık tecrübesi bulunan Sayın Abdullah Gül'ün, aynı performansı sürdüreceğini açıkladı. Biz, Sayın Gül'ün, Türkiye'nin istikbalini çizecek dış politikada önemli tecrübe kazandığını da ekleyelim. Böylece 2007 baharında Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve silme hükümet üyeleri AK Partili olacak. 47 yıldır görülmeyen bir tablo ortaya çıkacak. Bu oluşum, 1950-60'ta Demokrat Parti iktidarında vuku buldu ve başka emsali de yoktur. Ama Demokrat Parti'nin yüzde 57 oy alarak böylesine emsalsiz bir iktidara sahip bulunduğu, bütün 2006 yılı boyunca AK Parti'ye hatırlatılacaktır. Yüzde 54 ile 1965'te iktidar olan Sayın Süleyman Demirel'in oyları 1969'da yüzde 47'ye düştüğü zaman, ana muhalefet partisi lideri İsmet Paşa, Adalet Partisi iktidarını gayri meşru ilan etmişti. Bu örnek de artık her gün medyamızda tekrarlanacaktır. Dış politikanın Türk devletinin geleceğini belirleyeceği bir dönemde, iktidar ile mühalefetin çatışma derecesine varabilecek çekişmelerden kaçınmalarının, sayılamayacak kadar çok milli faydası mevcuttur.