Tarih terimlerini doğru kullanmak ve bugünkü anlamlarını doğru belirtmek gerekiyor. Yoksa milyonlarca kişiye yanlış şeyler belletmiş oluruz. 1922'de Osmanlı devleti sona erinceye kadar erkân-ı harbiyye-i umûmiyye reîsi (1934'te ve kesin olarak 1960'ta genelkurmay başkanı dendi) denen generalin görevi, bugünkü genelkurmay başkanının görevi değildir. Osmanlı'da bu unvanı taşıyan general, harbiye nâzırı (1909'dan önce serasker) denen ve üniformalı asker bulunan savunma bakanının kurmay başkanıdır (bugün ordu komutanlarının kurmay başkanları ne ise öyledir). Harbiye nâzırının karargâhının âmiridir, onun emirlerini ulaştırır, kendisi emir mercii değildir. Osmanlı'da serasker veya harbiye nâzırı denen asker ise, orduların fiilen başıdır. Görevleri, bugünkü genelkurmay başkanının, kara kuvvetleri komutanının, millî savunma bakanının görevlerinin toplamıdır (yalnız donanma ve askerî fabrikalar ayrı bir büyük amiral ve mareşal rütbesinde iki bakana bağlıdır, harbiye nâzırına bağlı değildir). Şu sıralarda Prusyalı Alman İmparatorluk generali Bronsart von Schellendorf Paşa'nın çok adı geçiyor. Harbiye nâzırı ve savaş dolayısıyla başkumandan vekili olan (Anayasa'ya göre başkomutan hâkan-halîfe olduğu için gûyâ ona vekâleten böyle deniyor) Dâmâd Enver Paşa (ki dâmâdlığı dolayısıyla prens protokolündedir) tarafından 1914-17'de kendi genelkurmay başkanlığına, yani karargâhının âmirliğine getirildi. (Babası ve amcası Almanya savunma bakanlığı yapmış ünlü generallerdir.) Yoksa dün bir yayın organında çıktığı gibi bu sıfatla Osmanlı ordularının başkomutanı ve Enver de onun "genelkurmay başkan yardımcısı" (böyle yazılmış!) değildir. Aman lütfen, Birinci Cihan Savaşı'nda bir Alman generalinin 9 Türk ordusuna komutanlık ettiğini gösteren böyle tercümeler yapmayalım. Efendim, Türk generali üniforması ve fes giyerek çalışan Bronsart Paşa, komutanı Enver Paşa'ya, Ermeniler'in savaş yolları üzerinden kaldırılmasını -şühhesiz Berlin'den emir alarak- tavsiye etmiştir. Enver de, Prusya kurmaylarına hayran olduğu için, bu tavsiyeyi uyguladı. Durum budur. Yanlış bir lâf etmeyelim. Kaygan zemindeyiz. Almanlar, Türkler'in tehcîri uyguladıktan sonra haber aldıkları kuyruklu yalanını yazıp çiziyorlar. Zaten savaş içinde böyle bir şeyin mümkün bulunmadığını bilmek gerekir.