Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin ebediyete intikalinin 730. yıldönümüdür. Konya'da 17 Aralık 1273 gecesi ki Şeb-i Arûs diyoruz. Bu sırada yaşlı Ertuğrul Gazi, hâlâ Söğüt kasabasında oturan, Selçuklu Türkiyesi'nin Bizans'a karşı bir uç beyidir. Yûnus Emre ise, 33 yaşında genç bir derviştir. Pîr-i Türkistân Hoca Ahmed Yesevî'nin, öğrencisinin öğrencisinin öğrencisidir. Tasavvuf, Türk tefekkür (düşünce) tarihinin en büyük akımıdır. Yunan'ın 'felsefe'si, Arab'ın 'kelâm'ı ne ise, bizim fikir ve gönül hayatımızda millî şahsiyetimizin oluşmasında, aynı ağırlıktadır. Horosan'dan kaynaklanan bu akım, henüz kurulmuş Türkiye devletinin Anadolu topraklarında, dünya tarihinin en büyük ümanistlerini yetiştirdi: Mevlânâ, Yûnus, Hacı Bektaş, Nasreddin Hoca, Sultan Veled, Hacı Bayram, Ak Şemseddin... Türk milliyetçiliğini en yüksek çizgide estetiğe ve tefekküre oturtarak en iyi ifade eden, Türk dilinin büyük şairi Yahyâ Kemâl'dir. Diğer milliyetçilik tarif ve iddiaları eskidiği, bir zamanlardaki fonksiyonunu yitirdiği halde, Yahyâ Kemâl'in algıladığı Türk milliyetçiliği, bugün de geçerlidir. Fuad Köprülü'ye, Ahmet Yesevî'yi inceleyip yazmasını öğütleyen odur. Köprülü, buna Yûnus'u da ekleyip, modern tarihçiliğimizin dönem noktası olan 'İlk Mutasavvıflar'ı yazdı (1918). Yahyâ Kemâl'in Türk Müslümanlığı dediği Osmanlı'nın İslâm'ı anlayış ve yaşayış biçiminin yerine, dinimizi Türk'e yabancı kaynakların etkisiyle öğrenmeye kalkışmamız, bugünki kültür krizinin sebeplerindendir. Türk ümanizmi olan Türk tasavvufu, insanlığın bütününe hitab eden bir öğretidir ki, ister kul, ister hâkan, ister bay, ister yoksul olsun, beşer ırkından her kişi için, yeteneği ve nasîbi nisbetinde feyz alacağı bir okyanustur. Henüz ham yiğitler halindeki biz Türkmenler'i, Türk milleti hâline getirdikten sonra Türk mâşeri dehasının ve estetiğinin doruklarına ulaştırmıştır. Aksi takdirde halimiz nice olurdu? Hazret-i Pir Efendimiz'in 730. 'Şeb-i arus'unu, bu millî olduğu kadar beşerî idrâk içinde kutluyoruz.