Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Malezya'da toplanan İslâm Konferansı Örgütü'nün 10. zirvesinde Müslüman devletlerin barış gücü kurmasını istemesi, kariyerden gelen diplomatları bile kıskandıracak bir çıkıştı. Irak'a Türk birliği göndermemize, 8000 kilometre öteden karşı koyan eksik bilgili, peşin hükümlü temsilcilere en güzel cevaptı. İslam Konferansı üyeleri, bir silahlı güç oluşturamazlar. Bosna'da tarihin en büyük soykırımlarından biri vuku bulurken böyle bir şey akıllarına gelmedi. Kaldı ki, Avrupa Birliği gibi muazzam bir teşekkül bile, ordusunu kurabilmeyi başaramadı, sadece lafını edip durdu. Hayal edilip de kuvveden fiile çıkarılamayan böyle bir ordu, bizde mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti silahlı kuvvetleridir. En geri zekalı bile, gidecek birliğimizin istilâ ve ilhak peşinde bulunmadığını, Irak'ın bütünlüğünü -belki Iraklılar'a rağmen- savunacağını biliyor. Ama Amerika, Irak'ı parçalamaya kararlı ise, bizim de yapabileceğimiz bir şey yoktur. Bu takdirde, parçalanmanın Türkiye aleyhinde olmamasına çalışacağız. Bunun Irak'ta askerî varlığımızla gerçekleşebileceğini aylardan beri yazıp duruyoruz. Türkiye'nin Irak'taki gelişmelere katılmasından ödleri kopanlar, Bağdad büyükelçiliğimize kadar uzandılar. Belki korkup vazgeçeriz diye!.. Böylesine eylemler, Irak'ta bulunmamızın şart olduğunu ispatladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Irak'ta Amerikan işgaline son vermesi ihtimali yoktur. Washington, işine geldiği zaman ve işine gelen şartlarla ülkeyi boşaltacaktır. Ancak Amerikan askeri, daha uzun yıllar Irak'ta kuracağı üslerde kalacak ve ABD, bir bakıma güneydoğu komşumuz olmaya devam edecektir.