TÜSİAD ve medya

Ekonomi çok iyi durumda. O kadar iyi ki, zirvede Anayasa kitapçığı teşhir edilince kılı kıpırdamadı. Aksine, canlılık şeklinde algıladı, birkaç puan yükselip tafra attı. TÜSİAD, Türk ekonomisinin yüzde 50'sini yönetip yürütüyor. Bunun manasını ayrıca açıklamak gerekmez. Çağımızın dünya düzeninde siyasî iktidarların, özel sektörün zirvesi ile münakaşadan kaçındığını biliyoruz. Siyasî iktidarın medya ile kavgaya dönüşebilecek kapışmasının kötü olduğuna ise, tamamen eminiz. İş âleminin zirvesi beşinci kuvvettir. Basın ise, demokrasilerde dördüncü kuvvet durumunu koruyor. Ben, bir iktidar/medya kavgasında, basının kaybettiğini hatırlamıyorum. İş âlemi ile iktidar sıkça karşı karşıya gelir. Zira kapital, kazanca doymaz. Daha çok kazanmadıkça, kaybettiği duygusu içindedir. Basının durumu farklıdır. İktidara karşı çıktıkça güçlendiğini hisseder. Onun için basınla mümkün mertebe iyi geçinip icrayı yürütmek iyidir. Bu, basının her dediğini yapmak ve her yazdığını doğru bulmak demek değildir. Bilhassa Türkiye'de basınımızın zaman zaman kendini icra sanmak hastalığı tutar. Kendini sandıktan çıkıp Yüce Meclis'in güvenini almış hükûmetlerin akıl hocası sanır. Binaenaleyh her iki taraf dengede kalmalıdır. TÜSİAD, çeyrek asır önce Avrupa Birliği'ne girmemizi, millî sanayimizin yıkımı, daha açık ifadeyle kazancını yitirmek şeklinde algılıyordu. Bugün olanca istikbalini ve ikbalini Avrupa Birliği'ne ayarlamış durumdadır. AB için en hevesli AK Parti'yi görüyor. Diğer partiler -ufuksuzluktan dolayı- bu şansı yitirip milletin üçte ikisi ile ters düştüler. Yoksa TÜSİAD'ın AK Parti felsefesi ile ilgisi yoktur. Hattâ sık sık partiyi uyarıp, ileri gelenlerini kızdırıyor. Hükûmet, TÜSİAD'ın AB için destek verdiğini unutmamalıdır. AB ile müzakereler hızlandıkça Türkiye'yi yönetenlerin saygınlığı artacaktır. Tökezleyen bir Türkiye -maazallah- itibar kaybeder. TÜSİAD'a gelince, müzakerelerin ilerlemesine yardımı nisbetinde gelişecek, sözü daha dinlenir hâle gelebilecektir.