Orta Doğu, bir durgunluk dönemine girdi. Durgunluk, Washington'ın tutumundan kaynaklanıyor. Washington, bekliyor. Tehlikeli bir bekleyiş bu. Olayları yüzeyden izleyenler bu tehlikeyi hissetmiyorlar. Dikkatler, Lübnan ve Lübnan'a gidecek asker konusunda yoğunlaştı. Halbuki bu, ikinci derecede bir konu. Bütünün, küçük bir parçası. Asıl konu, İran. İran ve atom bombası. Tahran, ABD ve Başkan Bush'un şahsı üzerinde öylesine sözler söylüyor ki, diplomasi denen düzen ve bütün milletlerarası teamüller, darmadağınık oldu. Bu gidişle 3 yıl sonra seçimlerde Cumhuriyetçiler'in iktidarda kalması mümkün değildir. Demokratlar'ın New York senatörü Hillary Clinton'ın seçilmesi ihtimali kuvvet kazanıyor. Ben, cumhuriyet denen taçsız demokrasilerde, tıpkı kraliyet hanedanlarındaki gibi, aynı aile mensuplarının zirveye tırmanmalarından hoşlanmam. Ama ABD, eski bir başkanın eşini Beyaz Saray'a gönderebilir. Atomlu bir İran, az mübalağa ile söylersem, ABD'yi, Amerika kıt'asına tıkar. Pax Americana'nın sonu görünür. Zira atomlu bir İran, Orta Doğu'ya, hattâ petrole tahakküm eder. Türkiye'ye önemsiz bir devlet muamelesi yapar. Kürt ve Ermeni sorunlarının patronluğunu Amerika'dan devr alır. Artık Kürtler ve Ermeniler, Tahran'dan yönlendirilir. Nitekim Orgeneral Hilmi Özkök giderayak, sadece İran'ın atom bombası yapmak ihtimalinin tehlikesini vurguladı. İran'ın atom bombası yapmasına fırsat verilir mi? sualinin cevabı şöyledir: Bütün dünya bu konu üzerinde çene yarıştırırken, bir de bakarsınız, üç zaman içinde İran, bombacığını yapıvermiş! Zira bazı devletler, petrolü İran'ın dağıtmasının, petrolü Amerika'dan satın almaktan daha iyi olduğunu düşünüyorlar. Tarih kitaplarını karıştıralım. Pax Romana'nın, Pax Ottomana'nın, Pax Britannica'nın, ne yaman karşıtları bulunduğunu hatırlarız. Aynı duygular şimdi, Pax Americana'ya karşı coşuyor.