Türkiye'de, dışımızdaki ülkelere karşı olumsuz duyguların husumet sınırına dayanması, ciddi endişe kaynağı derecesine yükseldi. Bu durum, dış ilişkilerimizi bozar. Geçmişimize aykırıdır. Geleceğimizi karartır. Türkleri ırkçılıkla, hiç değilse ksenofobi (yabancı düşmanlığı) ile itham furyası başlar. Onlar itham ettikçe, bizde duygular artık nefrete dönüşür. Yurdumuzdaki bazı zümreleri yabancı görmeye kadar gidebiliriz. Feci bir tablo ortaya çıkar. Muâsır medeniyet seviyesi hayâl olup uçar. Devletler, diğer devletlerle bozuşup anlaşırlar. Bir devr-i dâimdir ki sürüp gider ve tarihi oluşturur. Siyasî tarihçilerin konuları, devletlerarası ilişkilerin iyileşip kötüleşme dönemleridir. Elbette devletlerin politikaları, o politikaları yürütenler, eleştirilir. Bu eleştirileri, o devletin bütün müktesebâtını ve bütün vatandaşlarını kapsayacak bir husumete dönüştürmekten kaçınmalıdır. Eleştirilen devletin geçmişteki medenî ve beşerî başarıları silinip atılmamalıdır. Bu başarılar, insan ırkının ortak malıdır. Fransa'yı alalım: Müttefiki olan Türkiye'ye karşı tutumu, münasebetsizliğin daniskası derecesine vardı. Cumhurbaşkanını sınırımıza getirip milletimizi suçladı. Kürdistan'ın merkezi Erbil'de büyükelçilik şubesi (!) açarak, Ermeniperverliğine Kürtperverliğini ekledi. Meclisinden öyle bir karar çıkardı ki, 200 yıllık kazanımını iki saatte harcadı. Bu durum, bizim Fransız dilini, edebiyatını, musikisini, sinemasını, mimarisini, insanını, halkını reddetmemizi, onlardan vazgeçmemizi, bunları küçümsememizi gerektirmez, asla gerektirmez. Aksi takdirde kendi medenî düzeyimizi bozar, milletçe zarara gireriz. Başka bir misal: İran'daki -Saddam misali her tarafa kafa tutan- rejimi beğenmeyebiliriz. Tarihimiz, 20. asra kadar en büyük çapta Osmanlı-İran savaşları ile doludur. Ama atalarımız Osmanlılar, İran dilini, şiirini, san'atını hiçbir devirde inkâr etmediler. Çok âhenkli bir dil olan Farsça ile yazılan şiir, bütün medeniyet tarihinin en büyük şiiridir. Arap, Türk, Fransız, İngiliz gibi en iddialı şiirler, Farsça şiirden sonra gelir. Ama İran'ın atom tehdidine, Türk'e tahakküme kalkışmasına, gereken her çeşit karşılığı veririz. İran halkına tahakkümü ise, aklımızdan geçirmeyiz. Türk devleti ve hükûmeti, milletimizi, yabancı düşmanlığı denen çok vahîm hastalığa karşı korumalıdır. Bunun için, dış politikada sürekli doğruları göstererek aydınlatmak gerekiyor.