Anayasa Mahkemesi'nin kararları hukukî mi, siyasî mi? tartışması olmamalı idi. Kararlar siyasîdir veya siyasî ağırlıklıdır. Ama daha hayatî sorun şudur: Niçin yüce mahkeme siyasî kararlar veriyor? İktidar, bu sorunun cevabını bulursa, yüce mahkemeye siyasî kararlar verdiren faktörler de ortadan kalkar. İktidarın bunu yapacak gücü, bu teşhise ulaşacak sağduyusu vardır. Gücünü, meşrû sahibinden, milletten almıştır. İktidar, soruna yanlış cevaplar, teşhisler bulmaya saplandığı oranda, yüksek mahkeme hukuk çizgisini gittikçe ağırlıklı şekilde aşarak siyasî kararlar verecektir. Bunu dört gözle bekleyen savcılarımız vardır. Şu halde iktidar, bu iki şıktan beğendiğini seçebilir. Türkiye de yolunu bu tercihe göre belirler. Kökende seçilmişler ile atanmışlar rekabeti yatar. Demokrasi, atanmışların, kendilerini atayan seçilmişlerin mutlak üstünlüğü şuuruna ermeleri ile oluşur. Böyle bir ortamı sağlamak, demokrasiyi canlı tutmak için, iktidarın yani seçilmişlerin, olacak ve olamayacakları tefrik etmesi, bellemesi gerekir. İngiltere'de, belki Japonya'da cumhuriyetçiler mevcuttur ama, başlarına iki atom bombası yeseler bile, monarşiyi cumhuriyete çevirmek mümkün değildir. Siyasî partiler, bu çeşit olmazları zorlamak hevesine kapılıp boşuna nefes tüketmezler. Türkiye'nin olmazları da bulunduğu şüphesizdir. Avrupa Birliği üyesi olsa idik, Batı'nın da vaktiyle yaşayıp çoktan aştığı bu problemleri yaşamazdık. Dünkü eyaletlerimiz olan Balkan devletlerinin bir kısmı AB üyesidir. Kalan kısmı da canını dişine takmış, çağdaş uygarlık düzeyi olan AB üyeliğini elde etmenin peşinde... Biz ise, skolastik sayılabilecek münakaşalarla vakit öldürdük, öldürüyoruz.