1876 tarihli Osmanlı imparatorluk kaanûn-i esâsî'si, ilk anayasamızdır. Midhat Paşa Anayasası diye tanınmıştır. 1924 kaanûn-i esâsîmiz ise Atatürk Anayasası'dır. 1961 Anayasası, cuntacı bir kaç subay tarafından, İstanbul Üniversitesi'nin çok şöhretli hukuk hocalarına dikte edildi. Onlar söyledi, profesörler hukuk diline tercümesini yaptı. Başarısız bir Türkçe ile... Az bir halk çoğunluğu ile kabûl gördü. O da bir vakit önce sivil yönetime dönülsün diye... Bu suretle Atatürk adına darbe yapanlar, Atatürk anayasasını rafa kaldırdılar. Atatürk'ün bütün meşrûiyetini aldığı, üzerine titrediği Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kapatıp yetkilerini Çankaya'ya, yargıya, bürokrasiye, kuruluşlara bol keseden dağıtarak yasama ve icrayı kuşa döndürdüler. 1981 Anayasası, 1961 anayasasını zerre kadar beğenmediğini açıklayanlarca yaptırıldı. Atatürk anayasasına dönebilmek dirayeti gösterilemedi. Kendini Devlet başkanı ilân eden zat, bu anayasayı bir hukuk profesörüne dikte etti. Talimatnameye benzedi. Türkçe'si daha kötüledi. Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi, sivil bir anayasa hazırlıyor. Anayasaları ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi yapar. Halkoyuna sunabilir. Hukuk ulemasının ve başka kişilerin fikrini alabilir. Ancak irade, Yüce Meclis'indir. İdeal, reformcu, yepyeni bir metin hazırlanmaya çalışılıyor. 15 defa tadil gören bugünki anayasa kısaltılıyor. İnşallah Türkçe'yi hakkıyla yazabilen ve hukuk dilinin zevk ve estetiğine sahip kimseler kaleme alır. Aksayan yönler düzeltiliyor. Elbette Avrupa Birliği kriterlerine tam bir uyum sağlanıyor. Yüce Meclis'in iradesi mutlaka vesâyetten kurtarılıyor. Bunun ötesinde çağ dışı kuşkularımızı kaldıracak, çaplı yenileşmelere gidilecek bir anayasa düşünülmüyor. Ama daha hızlı işleyen, daha demokrat, daha çağdaş ve mümkünse çağın az ötesinde bir Devlet oluşturacak bir sonraki anayasanın, gerçek temelleri atılıyor.