YÖK ve AB

Sayın Cumhurbaşkanı'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderdiği mahut yasa, birkaç hafta ara ile ikinci YÖK krizi oluşturmamalıdır. Borsa, ilk krizin altından kalkmaya çalışırken, ikincisine mahkûm edilmemeli. Ama asıl sorun, aralık ayına kadar Türkiye'de istikrarın, milletçe geleceğimizde kesinlikle birinci derecede ağırlığı bulunmasıdır. Hele işi demokrasi konusuna dökmek, karşılıklı demokrasi ve laiklik dersi vermek, hiç iyiye alâmet sayılmaz. Türkiye'ye yaramaz. Bizans münakaşalarına dönüşmesi işten değildir. Demokrasimiz, ancak AB üyesi olunca veya o standartları tamamlayıp uygulayınca olgunlaşır. Aksi takdirde ham kalacağı anlaşılıyor. Bu da bizi ikinci sınıf bir ülke hâline getirir. Türkiye'de AB karşıtları bulunduğu gibi, Avrupa'da da bizim birliğe girmemizden huylananlar vardır, etkili yerlerdedirler. Hakkımızda bir değil, iki rapor yazılacağından bahsediliyor. Kaç rapor olursa olsun, ağırlıkları mevcutsa da, hakkımızdaki -hem bizim, hem kendileri için- hayatî kararı, 25 devletin başındaki politikacılar verecek. Hatta bunlardan yalnız birkaçının dediği önemlidir. Çok yakın bir müzakere tarihi alırsak, reformlarımıza samimiyetle ve şevkle devam edeceğiz. Alamazsak, üstelik kızgınlıkla hızımız daha artabilir. Ama Türkiye'de hayal kırıklığı dehşetli olacak, dengeler yerinden oynayacak, dış siyasetimizde radikal kararlara varılacak ve değil Avrupa, dünya politik dengesi değişecektir. Mübalağasız söylüyoruz. İki taraf da bu gerçeği unutmaksızın hareketlerini düzenlemelidir. Böylesine bir ortamda YÖK yasası nedir ki? Gündeme zamansız çıkartıldı. Yeni bir hataya düşmemelidir. Yüce Meclis'in yetkilerine, millî iradeyi temsildeki tekeline, dil uzatılması derecesinde antidemokratik oluşumlara fırsat vermekten kaçınılması fikrindeyiz. Önümüzdeki aylarda her teşebbüste, AB'ye yarar veya yaramaz olduğunu düşünmekte sayılamayacak kadar çok millî menfaatimiz vardır.