Orta Şark, hararetlendi. Şiddet ve kaba kuvvet belirginleşti. Osmanlı'nın asırlarca Pax Ottomana'ya mahsus düzenle bir arada tuttuğu bunca ülke, Balkanlar ve Kafkasya, Kuzey Afrika ve Orta Doğu, birbirine hasım güçlerin kan döktükleri, yakıp yıktıkları, barbarlık ve vandalizm'in envâi çeşidini sergiledikleri memleketler hâlindedir. Hani İngilizler, Fransızlar, Ruslar ve diğerleri, o eyaletlerimizi biz Türkler'den daha iyi yöneteceklerdi? İddiaları bu idi. Yirmi, otuz yıl zor tutunabildiler. Bugün Birleşik Amerika, aynı iddiadadır. Ve aynı âkıbete doğru gidiyor görüntüsü veriyor. İsrail'de Yahudi-Filistinli çatışması en berbat boyutlarda alev aldı. Irak'ta Türkmen-Kürt savaşı başladı. Dişlerine kadar silâhlı Kürtler ve silâh taşımaları yasak Türkmenler... Türkiye, yarım düzine biri diğerinden ağırlıklı millî konu sebebiyle, Irak'ta gelişmelerle ilgilidir. Irak meselesinin tam ortasındadır. PKK, Siirt'te yeniden eyleme geçmiş ve Türk askerinin kanı akmıştır. Çekingen, Türk'e yakışmaz ve yaramaz bir dış politika, bizi bu hallere düşürdü, bize mesele üzerine mesele çıkarttı. Atâlete o kadar alıştık ki, aktif bir dış politikayı kâbus gibi algılamaya, ürkmeye başladık. Irak'ta olmamız, sembolik mahiyette değil tam bir kuvvetle bulunmamız, elimizi lütfen çabuk tutmamız gerekiyor. Gelişmeleri beklemek palyatif bir tutumdur. Zira gelişme gelişmeyi izler, sonu gelmez bir olaylar zinciridir, tarih böyle oluşur. Tam yerinde ve en erken bir zamanda bu gelişmelerin içine girmemiz lâzımdır. Fevkalâde bir dönemdir. Bu bakımdan Millî Güvenlik Kurulu'nun iki ay sonra yerine bir ay sonra (hattâ belki Eylül başında) toplanması tabiidir. Irak'ta istikrara yardımcı olmamız kararı alındı. Bu kararı hemen uygulayalım. Bir aşiret reisi Tokyo'ya ve Canberra'ya gidip bizi şikâyet ediyor. Bizde ise unvanlı birtakım kişilerimiz Irak'ta işimiz ne? diyerek hâlâ icranın elini tutmak, millî iradenin oluşmasını etkilemek istiyorlar...