Zirveden Türkiye için iki olumsuzluk çıktı: Başbakanın gelememesi, artık yeni bir başbakan, dolayısıyle yeni bir hükûmet zorunluluğunu kesinleştirdi. İkinci olumsuzluk, daha ağırlıklıdır: AB takviminin gerisinde kaldığımız anlaşıldı. Bu hususun tarih ilmi bakımından değerlendirilmesi çok vahîmdir: Türk Devleti'nin reforma ehil olmadığı manası çıkar. Zira zaten 200 yıldır çağdaş uygarlık düzeyi takviminin gerisinde kaldığımız, bir daha tescil edildi. Hem yüce Türk milleti, hem Avrupa, hem bütün Dünya nezdinde... Hâsılı Çankaya zirvesi, Türk'ü sevmeyenleri sevindirdi. Ama Cumhurbaşkanı'nın böyle bir zirve düzenlemesi doğru, hattâ zaruri bir görevi idi, geç bile kalınmıştı. Çeyrek asır önce, 20. asır Cumhuriyet tarihinin en büyük hatasını, bütün kurum ve kuruluşlarımızın ittifakı ile irtikâb etmiştik. 21. yüzyılın hatasının da gene Ecevit dönemine isabeti, talihsiz bir rastlantıdır. Ama bugün millî şuur bilinçlenmiştir. Türk Devleti'ni Avrupa dışında düşünmenin, önümüzdeki 10 yılda dolar bazında iki binler, sonraki 10 yılda üç binler kişi başına gelir demek olduğunu halkımız biliyor. Ve bu yoksulluğa kesinlikle rıza göstermiyecektir. Üstüne üstlük, Avrupa dışına atılmış bir Türkiye'nin sınırlarının ve bütünlüğünün devamlı münakaşa edileceğini, Birleşik Amerika'nın uysal ve çaresiz partneri durumuna düşeceğimizi, aklı başında bulunanlar biliyor, milletimiz de öğrenmeye başlamıştır. Ve sürekli savunma hâlindeki bir devlet, hiçbir atılım ve açılım yapamıyacaktır. Elbette demokrasi içinde çare tükenmez. Ve demokrasi dışında hiçbir çare yoktur. Türk'ün içine tıkılmak istendiği çemberin kırılması için, birden fazla demokratik yol mevcuttur. Çocuklarımıza yoksul ve önemsiz bir memleket bırakmamak için elimizden geleni yapacağız. Dünki Avrupa eyaletlerimizin bize tafra atıp hakkımızda oylamalar yapmalarına tahammül edemeyiz, maşerî gururumuz engeldir.