Hıristiyan Avrupa, başka dinlerle birlikte, iç içe, hattâ yan yana yaşamakta zorlanmış bir toplumdur. Avrupa'nın bu uyumsuzluğu, yakın zamanlara kadar sürdü. Yakın zamanlara kadar asıl Avrupa ülkelerinde Müslüman azınlıklar yaşamazdı. Osmanlı Türkiyesi'nden ayrılan yeni Hıristiyan devletlerde de bu kriz günümüze kadar devam etti, tamamen ortadan kalktığı söylenemez. Avrupa, Musevîleri bile bünyesine son yarım asırda alabildi. İslâm dünyası, bu hastalıktan masûn kaldı. Türk dünyasında hiç görülmedi. 1453'te Osmanlı'nın İstanbul'un fethinde Hıristiyanlar'a tanıdığı hürriyetle 1492'de Granada'da (Gırnâta) Hıristiyanlar'ın Müslümanlar'a yaptıkları kıyaslanabilir. Avrupa'nın bir de azınlıklar problemi vardır. Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Türk İmparatorluklarının parçalanması bu problemi had safhaya çıkardı. İkinci Cihan Savaşı'nın patlamasında, Avrupalı'nın din ve azınlık konularını akıl almaz derecede abartmasının ağırlığı âşikârdır. Onun için Avrupa, Türkiye ile birleşmekte zorlanıyor. Fransa'da Protestanlar'a, gene Fransa'da ana dili Fransızca olmayan halklara hangi haklar veriliyorsa, Türkiye'nin dostumuz ve müttefikimiz Fransa'dan aşağı kalmayacağına inanmak çok mu zor? Türkiye, imtiyazlı ortaklık falan istemiyor. İmtiyazsız ortaklık istiyoruz. Türkiye'ye elma şekeri ikram etmek teşebbüsünde Avrupa'nın kazanabileceği hiçbir şey yoktur. Bize gelince, hatalarımızı asgarîye (en aza) indirmek mecburiyetindeyiz. Meselâ, büyük bir reform olan Yeni Ceza Kanunu bütün maddeleri ile hemen yürürlüğe girmeli idi. Keza bu yasa, gene birtakım hırsız, katil, ırz düşmanlarını aramıza salıverecekse, halkımızın reaksiyonu, üçlü koalisyonun mahut af yasasındaki gibi olur. Hiçbir ileri toplumda bulunmayan üslûpta bir eşitlik merakına kapılmamız, sosyal bünyemizi bozdu. Hıristiyanlar'a ait kısıtlamaları kaldırmamız gerektiğini tekrar hatırlatıyoruz. Hâsılı biz de zorlanıyoruz. Ama Avrupa'nın Türkiye'ye karşı zorlanması derecesinde değil...