Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden imzası ile yeni ‘Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ yayınlandı.
Konu Türkiye’de birkaç haber ve yazı dışında pek ele alınmadı. Aslında belgede yeni ve bilinmedik çok fazla detay yok lakin yine de Biden yönetiminin güvenlik konusundaki bakışına dair önemli unsurlar ihtiva etmekte.
Biden’ın 12 Ekim 2022 tarihli iki sayfalık bir giriş yazısı ve imzası ile yayınlanan doküman, tam beş bölümden oluşmakta. Gelecek dönemdeki rekabet alanlarından ABD’nin küresel önceliklerine ve bölgelere göre ayrı ayrı yapılan değerlendirmelere kadar birçok konu bu dokümana dâhil edilmiş.
Biden’a göre gelecek uluslararası düzeni şekillendirecek stratejik rekabetin şu an tam ortasındayız.
Erdoğan’ın mesajını iyi anlamak gerekir
Bu konuya dair Başkan Erdoğan’ın geçtiğimiz yüzyılı var olma mücadelesi vererek geçiren Türkiye’nin, yeni bir dünya düzeni kurulurken eli kolu bağlı oturmaması gerektiğine dair verdiği mesajları işte tam da bu noktadan anlamak gerekir.
Biden’ın bizzat kendi imzası bulunan önsöz kısmında, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği konusuna da atıfta bulunuluyor.
Söz konusu beş bölüm içerisinde, önemli gördüğüm bazı temel noktaları birebir tercüme etme gereği duymaksızın şu şekilde sıralayabilirim.
ABD’nin kuruluşunda başat rol aldığı uluslararası düzen değişmektedir ve ABD bu stratejik rekabetin tam ortasındadır.
Çin ve Rusya, bir diğerinden farklı meydan okumalar gerçekleştirmektedir. Rusya serbest ve açık uluslararası sisteme, Ukrayna örneğinden de anlaşılacağı üzere en cari tehdidi oluşturmaktadır.
Çin ise Rusya’nın tersine, uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyetinde olan ve bu doğrultuda ekonomik, diplomatik, askerî ve teknolojik kabiliyetlerini geliştiren yegâne ülkedir.
ABD, müttefikleri ve iş birlikçileri ile Çin ve Rusya’yı şekillendirme ve çevrelemeye devam edeceklerdir. Bu kapsamda, Çin’e yönelik ABD stratejisi kendi rekabet gücüne, yenilikçiliğe, dayanıklılığa ve demokrasiye dayanacaktır. ABD kendi içerisindeki bu hususlarda gayretlerini arttırmak ile yetinmeyerek, müttefik ve iş birlikçileri kendi çıkarlarını uyumlu hâle getirecektir.
Geldiğimiz noktada demokratik yönetimler, otoriter yönetimler ile karşı karşıyadır. Ülkeler kendi dış politikalarını belirlemede hür olmalıdırlar.
Küresel ekonomi, fonksiyonlarını yerine getirmeye devam etmelidir, bu yüzden küresel serbest ticaret, açık su yolları ve küresel güvenliğin sağlanması zengin ve müreffeh bir yerküre açısından son derece önemlidir.
Küreselleşme olgusu, ABD ve dünya açısından olağanüstü faydalar sağlamıştır lakin en büyük rakibimiz ve ticaret partnerimiz Çin’in ulaştığı nokta ve ortaya çıkan yeni teknolojilerin var olan kural ve regülasyonların dışında taşması, bu küreselleşme olgusuna yeni bir ayar vermeyi gerektirmiştir.
BM etrafında oluşturulmuş uluslararası düzenin bozulmamasına önem verilmemelidir. Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran’ın öncülük yaptığı düzeni ve statükoyu bozan ülkeler ile mücadelenin zaruret olduğu aşikârdır.
ABD, dünya üzerindeki tüm demokratik yönetimleri ve demokrasi hareketlerini desteklemeye devam edecektir. Bu kapsamda ABD silahlı kuvvetlerinin modernize edilmesine ve güçlendirilmesine devam edilecektir.
El Kaide’den DEAŞ’a kadar tüm terör örgütleri, varlıklarını Afganistan’dan Orta Doğu’ya, oradan da Afrika ve Güney Doğu Asya’ya kadar geliştirmişlerdir. Bugün ABD bu terör örgütleri ile ufukların da ötesinden mücadele etme imkân ve kabiliyetine sahiptir. Bu doğrultuda ABD’nin Afganistan’da sürmüş en uzun süreli savaşı sona erdirilerek Afganistan boşaltılmıştır lakin bu toprakların tekrar terörizm açısından kullanışlı bölgeler olmasına asla müsaade edilmeyecektir.
Terörizm ile mücadele konusunda ABD’nin öncülük ettiği, iş birlikçilerinin etkinlik gösterdiği bir düzenden, ABD iş birlikçilerinin öncülük ettiği fakat ABD’nin etkin bir şekilde desteklediği bir düzene geçiş yapılmıştır.
İnsanoğlunun rehin alınması ABD’nin ilham verdiği küresel düzene de ABD değerlerine de ters olduğu gerçeği ile, ABD vatandaşlarının hukuksuz bir şekilde alıkonulması, rehin edilmesi kabul edilemez.
Metin içerisinde ABD’nin kendi içinde altyapıdan eğitim ve sağlığa kadar yapması gereken bölümleri dikkate almazsak, kabaca bu maddeler yeni güvenlik strateji dokümanının en önemli unsurlarıdır.
Elbette bu dokümanda yazan hususlara ABD yönetiminin kendisi ne kadar inanıyor bilinmez, lakin ABD’nin demokrasi ve demokratik yönetimlere olan desteği konusu hakkında birkaç satır yazmazsak içimize dert olur.
Bu satırların altında imzası bulunan ABD Başkanı Biden, Türkiye’de millet iradesi boğazlanırken o günlerin ABD Başkan yardımcılığı makamında oturmaktaydı.
Türkiye’de gerçekleştirilen alçak darbeye dair ABD’nin o günkü Başkanı Obama’dan tek kelam duyamadık. Başkan Yardımcısı Biden’dan duyduğumuz yegâne açıklama ise o gece yaşananların bir bilgisayar oyunu olduğunu zannettiğine dair açıklamalar idi.
Dönemin Dışişleri Bakanı John Kerry ise, sanki iki eşit taraf varmış gibi taraflara yani darbeci alçaklara ve Türk hükûmetine itidal çağrısında bulunmuştu.
BM’nin statükosunun muhafaza edilmesi gerektiğine vurgu yapan dokümanın yayınlandığı ülke olan ABD, Golan Tepelerini BM hukukuna aykırı bir şekilde İsrail toprağı kabul eden bir ülke.
Yeterli mi?
Altında kendi imzası bulunan BM Güvenlik konseyi kararlarına rağmen, Kudüs’ü sözde İsrail’in başkenti kabul eden bir ülkeden bahsediyoruz.
Tıpkı acıktığında taptığı helvadan yapılma putunu yiyen putperestler misali.