1600’lü yılların sonu ile 1700’lü yılların hemen başlarında yaşayan Hollandalı filozof ve yazar Bernard Mandeville’nin eseri Arıların Masalı, bugün dahi üzerinde kafa yormaya değer bir eser.
Mandeville, 17. yüzyılda kaleme aldığı bu eserinde arılar üzerinden insan toplumunu ve onun ekonomik faaliyetlerinde ortaya koyduğu çatışmaların, bencilliğin ve hırsın aslında toplumdaki ekonomik gelişmenin de anahtarı olduğunu anlatır.
Mandeville’nin eserinde şiir tarzında kendisine yer bulan satırlarda da açıkça ifade ettiği üzere, kazanma hırsı olmadan, çalışmadan, ter dökmeden elde edilen bir kazanç mümkün değildir ve bunu bizim genç kuşaklarımıza anlatmak boynumuzun borcudur.
Mandeville, Arıların Masalı isimli eseri ele alırken arı toplumu ile insan topluluğu arasındaki benzerliklerden yola çıkar.
“Kralları vardı ki, yanlış yapmazlardı,
İktidarı çeviren kanunlardan sapmazlardı,
Tıpkı insanlar gibiydi arıların yaşamı,
Bizden narin tavırlar ile ederlerdi akşamı,
Ne yapılırsa bir kentte, o yapılırdı bu kovanda.
Cüppe giyende vardı elbet, kılıç kuşanan da.
Biz de nasıl varsa silahlar ve makineler, ustalar, ordular, kaleler ve tekneler,
Alet, edevat, zanaat, ticaret ve bilim,
Onlarda da vardı bunlara eş bir bilim.
Ama bilmediğimiz için dillerini,
Bizde nasılsa öyle anmalı fiillerini,
Nimetler arasından bir kısmet ararken,
Krallar geçti başa talihe adres sorarken.
Üstüne kralların muhafızlarını da koyun,
Demek ki var bu işin içinde bir oyun.
Meğerki çıksın ortaya bir tümen, çünkü asker ne muhafız tanır ne dümen”
İnsan toplumlarına benzedikleri için kovandaki hayatın içinde de hırs, çatışma ve memnuniyetsizlik oldukça yoğundu. Bugün kendi dilimizde dahi karmaşa ve gürültüyü ifade etmek maksadıyla yoğun olarak kullandığımız ‘arı kovanı gibi’ benzetmesi bile bu durumu tespit etmek açısından güzel bir örnektir.
İşte böylesi yoğun kargaşa ve çatışmanın yaşandığı bir ortamda, bu toplumsal bozulmaya, hırsa ve çatışmaya bir çare arayan yüce ve erdemli arılar yalvarırlar.
Dualarında, arılar kovanındaki bu hırsın, aç gözlülüğün ve gece gündüz durmaksızın çalışan, çalıştıkça çatışan durumun tam tersine dönmesini rica ederler.
Ve bu dualar kabul olur, arı kovanı çalışma hırsından arınır.
Ve her şey bir anda değişmeye başlar.
Hırstan, çalışmaktan ve dolayısıyla çatışmaktan uzak olan arılar sadece kendi ihtiyaçlarına cevap verecek kadar çalışmaya başlarlar. Artık hiçbir arının malda mülkte gözü yoktur.
Kovana derin bir sessizlik çökmüştür.
Kavga ve uğultu sona erdiği için kovandaki mahkemeler bile artık sinek avlamaktadır.
Hâl böyle olunca alışveriş sona ermiş ve nihayetinde de kovanda işsizlik patlamıştır.
Ne bir müteşebbis kalmıştır ne de bir yatırımcı.
Mal olmayınca muhafıza da gerek kalmamış hâliyle ve tüm asker arılar işlerinden olmuşlar.
Kovanlar arasında da barıştan yana olan arı toplumu, diğer kovanların da kendileri gibi hırstan, çatışmalardan uzak olduğunu düşünür ve her şeyi sarılarak sevgi içinde çözeceklerine inandıkları bir anda diğer kovanlardan gelen arılar ile eşek arıları kovanı basar.
Askerlerini lağveden, hırslarından arındırılmış, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş arılar bu baskında tek tek öldürülürler. Hayatı ve gündelik acil ihtiyaçları bile sevgi pıtırcıkları gibi davranarak çözeceğine inanan kovanda hayatta kalan olmaz.
Kıssadan hisse
Malum küresel boyutta büyük ekonomik sıkıntılar yaşanıyor, böylesi bir ortamda hem piyasada hırsları arşı kaplamış tacirler hem de her şeyin tek suçlusu piyasadaki ticaret erbabı insanlarmış gibi davranan ve sabah akşam esnafı şeytan taşlar gibi taşlayanlar doldu piyasaya.
Oysa adımlarımızı en dikkatli atmamız gereken zamanlardan geçiyoruz.
Mandeville’ye göre kasaptan manava, berberden doktora kadar insanoğlu bencilce kendi çıkarını düşündüğü için toplumda kıtlık olmuyor.
Elbette bu bencilliği ve çalışma hırsını fırsatçılıktan ayırt eden ayırımı oldukça güç bir çizgi var.
Üreten, çalışan, didinen, hırslanan ve kendi çıkarlarını düşünen girişimci esnaf ve tüccar tabakasını fazlasıyla yıpratır ve yorarsak korkarım piyasada kıtlığa da kapı aralamış oluruz.
Müteşebbis ruha vurulacak bir pranga ülkeye yapabileceğimiz en büyük kötülük olur.
Ülkede ne zaman seçim sath-ı mailine girilse daha çok üreten, daha verimli ve küresel rakipleriyle rekabet edebilen bir Türkiye vizyonundan ziyade, havadan suya her şeyin bedavadan verileceği, kimsenin çalışmasına dahi gerek kalmadan devlet denilen sihirli kavramın tüm gereksinimlerimizi karşılayacağı bir tablo çiziliyor.
Ülkenin bu derece popülizmi kaldırmayacağını yaşayarak defalarca gördük.
Popülizmin zirve yaptığı dönemlerin hemen devamında IMF kapılarında hep el açtık yani kovanı eşek arıları bastı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın asgari ücret dâhil birçok konuda karar verirken ‘sırtımızda yumurta küfesi var’ lafını çok iyi anlamalı ve anlatmalıyız.