Birkaç günden bu yana muhalefet cephesinden Esad’a bir mesajın gönderildiği yazılıp çiziliyor.
Bu mesajda, Türkiye’de yapılacak seçimlere tesir edeceğinden, Türkiye’deki seçimlere kadar Erdoğan ile görüşülmemesi, muhalefetin iktidara gelmesi durumunda Suriye’den askerin çekileceği ve hatta Suriye Devleti’ne tazminat ödenebileceğine kadar kabul edilmesi mümkün olmayan konular zikrediliyor.
Mesajın gidip gitmediğini teyit edemesek de Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından yurt dışına asker gönderme tezkerelerine hayır denileceği bizzat toplum ile paylaşıldığına göre, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönetimindeki bir Türkiye’de, Suriye’den asker çekileceğini şimdiden öngörebiliriz.
Bu yüzden yazının temel öngörüsü böyle bir mesajın iletilmesi ihtimali üzerine değil, Suriye’den zamansız asker çekmenin üretebileceği sorunlara dairdir.
Suriye Devleti’nin egemenliği
Zaten uzun zamandan bu yana ısrarla Türkiye’nin Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tanıdığını en yetkili ağızlardan duyurmuyor muyuz?
O zaman sorun ne?
Bu türden masum sorular aslında o kadar da masum değiller.
Neden?
Türkiye, Suriye’de başta sığınmacılar sorunu çözülmeden ve Suriye’de kabul edilebilir bir barış ortamı sağlamadan, terör örgütü PKK/YPG’nin varlığı ortadan kaldırılmadan bulunduğu bölgelerden asker çekemez.
Ya çekerse?
Suriye’de kapsamlı bir barış sağlanmadan Suriye’deki askerimizin çekilmesi, Esad rejiminden kaçmış ve binbir güçlük içinde Suriye’deki bu ceplerde yaşayan insanların Türkiye’ye doğru göçünü tetikleyecektir.
Bu ceplerde yaşayan milyonlarca Suriyeli evinden, barkından ve işinden kopma pahasına Suriye topraklarındaki mezkûr ceplerde son derece kötü şartlarda neden yaşıyordur sizce?
Bunun tek bir cevabı var: Rejimin ortaya koyduğu vahşet.
Buralarda yaşayan insan sayısı beş on bin gibi rakamlar ile ifade edilseydi, yaşanılanları daha farklı yorumlayabilirdik lakin ne kadar insanın katledildiğinin kesin bir bilgisi dahi mevcut değil.
300 binin üzerinde insanın katledildiği ve 7 milyondan fazla insanın ülkesini terk ettiği, 4 milyondan fazla insanın ise ülkesinde evinden ve barkından uzak yaşadığı bir ülkeden bahsediyoruz.
Bu kadar büyük bir hercümerç oluş kendiliğinden olmadığına göre, Suriye’deki askerlerimiz çekildiği an o ceplerde yaşayan milyonlarca insanın kaçmak isteyecekleri adres belli değil midir?
Bu insanların yaşamlarını garanti altına alacağınız mekanizmanın hiçbir yerinde Esad rejimi bulunmamalıdır. Ayrıca Türkiye’deki 3,7 milyon Suriyeli sığınmacı, Esad rejiminin garantör ilan edildiği hiçbir anlaşma modelinde ülkesine geri dönmek istemeyecektir.
Diğer bir sorun ise TSK’nın boşaltacağı alanları kimin dolduracağı?
Esad’ın iç savaş bitkini ve olmayan askerî gücü ile bu ceplerin güvenliği sağlanamayacağına göre, Esad’ın ordusunun üniformasını giymiş YPG’lilerin ve İranlı radikal grupların bu boşluğu dolduracağı aşikârdır.
O zaman bu kadar mücadele neden verildi diye sormazlar mı?
Bu yazının yazıldığı 21 Aralık, aynı zamanda Fırat Kalkanı Harekâtı esnasında El Bab’da 16 kahraman askerimizin şehit düşüşlerinin altıncı yıl dönümü. 85 gazimiz de o günden bu yana hayata tutunmaya çalışıyor.
Bu vesile ile tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve minnet ile yâd ediyoruz.
Türk askeri bu kahramanca mücadeleleri verirken ortada meşru Suriye devletinden eser yoktu.
Askerimizi çektiğimiz anda terör örgütleri Esad ordusunun üniforması ile bu boşlukları doldurduğunda dert bitmiş mi olacak?
Tarihe not düşelim
Bu yazı vasıtası ile de tarihe bir not düşmüş olalım, şayet Suriye’de kalıcı bir barış ortamı sağlanmadan aceleyle TSK unsurları bu bölgelerden geri çekilir ve topluma büyük bir propaganda içerisinde ‘Suriye ile sulhun tesis edildiği ve TSK’nın boşalttığı ceplerde güvenliğin Esad rejimi birlikleri tarafından sağlanacağı’ duyurulursa, biliniz ve emin olunuz ki artık sınırlarımızın karşısına YPG terör örgütü, bizim de rızamız ile yerleştirilmiş demektir.
Bu HDP’nin ve PKK’nın rüyasında görse inanamayacağı bir kazanım, bizim ise yıllarca acısını, kan ve gözyaşını yaşayacağımız stratejik bir kayba işaret eder.
Ve bilinen bir hakikattir ki stratejik kayıplarınızı taktik galibiyetler ile sonradan telafi etmek çoğu zaman imkânsızdır.
Bize Brett McGurk ve ekibini güldürecek, sevindirecek bir ağunun bol şekerli bir lokum içerisinde verilmesine, Kâbil’in Hâbil gibi gösterilmesine rıza gösteremeyiz.
Atalar boşuna dememişler ‘elden vefa, ağudan şifa olmaz.’