Hani atalarımız demişler ya ‘hele şu toz duman bir dağılsın bindiğin at mı eşek mi anlarsın’ diye, işte tam da bu şekilde izah edilebilecek günlerden geçiyoruz.
Türkiye artık her boyutuyla haziran ayında yapılacak seçimlere kilitlenmiş vaziyettedir. Bu açıdan siyasi aktörlerin ya da siyaseti etkileyen herhangi bir kararın dahi ortalığı toza dumana kattığı günlerden geçiyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun sudan sebepler ile 2 yıl 7 ay 15 gün kesinleşmemiş bir cezaya çarptırılması ülkenin gündemine geldi ve oturdu.
Oysa gazetede yazan ve çizen, ekranlarda görüşlerini açıklayan bizler için sarf edilmiş nice kem söze dair birçok dava sonuçsuz kalırken, Ekrem İmamoğlu gibi Türk siyasetine mal olmuş birini, ‘ahmak’ dediği gerekçesi ile ömür boyu siyasetten menetmek, akıl ile de vicdan ile de izah edilemez.
Nitekim öyle de oldu.
Elbette bu kesinleşmiş bir ceza değil, bunun kesinleşmesi için daha oldukça uzun süreçlerin yaşanacağı hukukçular tarafından yazılıp dillendiriliyor.
Madalyonun diğer yönü
Buraya kadar yazdıklarım madalyonun bir yönü ama diğer taraftan baktığımızda bir de madalyonun öbür yüzü var.
Yaklaşan seçimlere rağmen altılı masa, millet aklı ile alay edercesine anlamsız toplantılar düzenliyor, toplantılarda alınacak kararların yazılacağı kâğıdın ebadından, masadaki oturma düzenine varıncaya kadar her şey konuşuluyor ama bir türlü cumhurbaşkanı adayının kim olacağı ile alakalı tek kelam konuşulmuyor.
Bunun yerine kâh Kılıçdaroğlu adına partisinden bir ağız açıklama yapıyor, kâh Meral Akşener adına bir başka partili açıklama yapıyor ve yağlı güreşlerde olduğu gibi pehlivanlar el ense çekerek birbirlerini yokluyorlar.
İşte bu lüzumsuz ve sıkıcı peşrev faslı uzayınca, masanın genetiğinde var olan komitacı ruh, mahkemenin verdiği karar sonrası ortaya çıkıverdi.
Meral Akşener bundan aylar önce TBMM’de yaptığı grup konuşmasında “Bugün meselemiz istibdat karşısında, hürriyet için dik durabilme meselesidir. Çünkü, 1908’de istibdada karşı koyan ruh neyse, Gezi de odur. 31 Mart’ta, meşrutiyeti yıkmaya kalkışan darbecilerin, karşısında duran irade neyse, Gezi de odur. Demokrasi için seferber olan, o günün Türk gençleri neyse ağacına, parkına ve heykeline sahip çıkan, Gezi’deki Türk gençleri de odur.
Buradan, bir kez daha ilan ediyorum: Parola vatan, işareti namus! Kahrolsun istibdat, kahrolsun zulüm! Yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret” diyordu.
Bu konuşmanın yapıldığı gün, Meral Akşener’in II. Abdülhamid Han dönemine ait duygu ve fikir dünyasının, CHP’den farklı olmadığına kanaat getirmiştik. İlerleyen zaman içerisinde yaşananlar da bu kanaatimizi her geçen gün daha da tahkim etti.
Mezkûr mahkeme kararı sonrasında Akşener’in ‘Ankara’dan yola çıktım’ diyerek yaptığı paylaşım, Genel Başkan yardımcısı Burak Akburak’ın Meral Akşener’i kastederek ‘Bir cumhuriyet kadınına, bir Selanikliye yenileceksin’ paylaşımları ve yine Saraçhane’de otobüsün üzerinde, üzerine basa basa atılan ‘Kahrolsun istibdat’ naraları, bizlere Selanik’ten gelen Harekât Ordusu Komutanı Mahmut Şevket Paşa’yı hatırlattı.
Ya dışarısı?
İçeride bu gelişmeler olurken bizleri hiç şaşırtmayacak şekilde Henry Barkey’den Michael Rubin’e, Senator Bob Menendez’den FETÖ hesaplarına kadar sayısız kalem ve ağız koro şeklinde devreye girdi.
Hani cemaziyelevvellerini bilmesek, bu kirli insanları demokrasi âşığı bile sanabiliriz.
Oysa 15 Temmuz gecesinde Türk demokrasisi tanklar altında çiğnenirken bu şahısların ağızlarından tek kelam çıkmadığı gibi, haklarında açılan soruşturmalara bakıldığında bunların o gece yaşanan katliamın planlayıcıları olduklarını da görebiliyoruz.
Bu vakitten sonra ne olur?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu vakitten sonra altılı masanın tek adayı olma şansı oldukça zora girdi.
Rüzgârı bu kadar arkasına almış Ekrem İmamoğlu’nun geri adım atacağını sanmam, lakin burada yine Meral Akşener’in tavrı belirleyici olacaktır.
Şayet Akşener, dışarıya yansıdığı gibi Ekrem İmamoğlu’nun arkasında durmaya devam ederse, Kemal Kılıçdaroğlu ya geri adım atmak zorunda kalır ya da altılı masa devrilir, Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin adayı olur.
Her iki seçeneğin de birden fazla maliyeti mevcut.
Yok eğer Akşener bu durumu masada pazarlık için kullanır ve Kemal Bey’in adaylığına destek sunarsa, bu durum Ekrem İmamoğlu açısından bir siyasi itibar kaybına dönüşür.
Kesin olan bir şey vardır ki altılı masa açısından birçok konuda artık cin şişeden çıkmıştır ve artık geri girmesi mümkün değildir.