Altılı Masa yine güçlendirilmiş parlamenter sistem ile birkaç kategorize edilmiş boş laf dışında bir şey üretmedi.
CHP ve İyi Parti aday konusundaki anlaşmazlıklarını gideremedikleri için yancılarına da kategorize edilmiş süslü cümleler kurmak kalmış.
Neymiş efendim masa 200 yıllık modernleşme, 150 yıllık meclis, 100 yıllık cumhuriyet ve 75 yıllık demokrasi tarihimizdeki bütün ana akımların temsil edildiği bir masaymış.
Her ne kadar altı liderin imzasının bulunduğu bir paylaşım olsa da söz konusu ibarelerin Davutoğlu’nun stratejik kaleminden sadır olduğu aşikâr.
Peki hakikat öyle mi?
Temsil kelimesi kullanılmamış olsaydı bir dereceye kadar anlamaya çalışırdım lakin halkın kantarında yüzde 0,3 bile etmeyen Davutoğlu acaba neyi temsil ettiğine inanıyor?
Oy oranı neden bu kadar önemli olsun diyenleri duyar gibiyim fakat 200 yıllık modernleşme ve 150 yıllık meclis geçmişimizdeki ana akımların temsiliyetinden dem vuruluyorsa, o zaman mezkûr partilerin toplumda işgal ettiği yere ister istemez bakmak durumundayız.
Üç Tarz-ı Siyaset
Mesela, 1910’lu yılların Osmanlı Devleti’nde ana akımları kendi fikir dünyasına göre nakıs da olsa kategorileştiren Yusuf Akçura’nın ‘Üç Tarz-ı Siyaset’ eseri esas alınırsa, Ahmet Davutoğlu neyi temsil etmektedir?
Yusuf Akçura, İstanbul baskısını 1912 tarihinde yayınladığı ‘Üç Tarz-ı Siyaset’ isimli eserinde üç farklı siyaset tarzı üzerinde durur. Bunlardan birincisi Osmanlılık, ikincisi İslamcılık ve üçüncüsü Türkçülüktür.Kısaca tarif etmek gerekirse Osmanlılık, bir Osmanlı ulusu meydana getirmeyi, İslamcılık ise İslam’a dayalı bir devlet yapısı kurmayı, Türkçülük ise ırka dayalı bir siyasal toplumu meydana getirmeyi amaçlamaktadır.
Yukarıda belirttiğim gibi 1910’lu yılların toplum ve siyaset yapısının tamamını ihtiva etmese de kaba bir kerteriz noktası olarak kayda değer bir eserdir ‘Üç Tarz-ı Siyaset.’Acaba Davutoğlu yüzde yarım etmeyen oy oranı ile neyi temsil ettiğine inanıyordur?
Osmanlılık mı İslamcılık mı?
Halkın kantarında tartılacak bir ağırlık birimi dahi oluşturmasa da diyelim ki Osmanlılık.
O zaman en son Saraçhane’de onun öncesinde de Gazi Meclis’te ‘Parola vatan, işareti namus, kahrolsun istibdat, kahrolsun zulüm, yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret’ diyerek naralar atan Meral Akşener’e bir Osmanlıcı olarak ne cevap verdi?
Duyanınız oldu mu?
Ya da İslamcı kanadın temsilcisi olduğuna inanıyorsa, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Lutiliği savunan ‘LGBT aile yapımızı neden bozsun efendim?’ açıklamasına Temel Karamollaoğlu ile birlikte hangi karşı cevabı verdi?
Duyanınız oldu mu?
Yağma Hasan’ın böreği
İşin özü aslında çok açık ve net.
Masa ikili ve sadece CHP ile İyi Parti’den müteşekkil.
Diğer dört parti ise hem masayı zengin göstermek hem de AK Parti’den tüy koparsak kârdır mantığı ile oluşturulmuş. Nihayetinde Akşener ile Kılıçdaroğlu adaylık konusunda bir mutabakata varırlarsa, diğer dört lidere düşen vazife tıpış tıpış mutabakatı onaylamaktan ibaret.
O zaman bu partilerin hiç mi kazancı olmayacak?
Olmaz olur mu, Abdüllatif Şener misali Meclis’te birkaç oturak verilecek kendilerine, mümkünse de birer bakanlık.
Fena mı yani?
Evde oturmaktan evladır.
Her gün Meclis’e ve partiye tahsisli bakanlığa giderek, ülke yönetme üzerine evcilik oynamak az bulunur bir konfor alanı mıdır sizce?
Belki 2002 öncesinde olduğu gibi on kadar da ilave ‘Devlet Bakanlığı’ adı altında yağma Hasan’ın böreği tadında bakanlıklar kurulursa tadından yenmez.
Diğer bir kazanç ise altılı imza ile güdülecek bir cumhurbaşkanı bulmak.
Az bir haz mıdır milletten yüzde 50 üzeri oy almış bir cumhurbaşkanını güdücüler kurulu oluşturarak uzaktan kumanda ile yönetmek?
Davutoğlu’nun son açıklamalarından anlıyoruz ki cumhurbaşkanı ister içeriden olsun ister dışarıdan, altı partinin genel başkanının ortak ve eşit imza yetkisi ile güdülecek.
Başarabilirlerse küçümsenecek bir keyif midir?
Dördünü toplasan yüzde dört oy oranına ulaşmamış partilere Meclis’te sandalyeler dağıtıyorsun, yağma Hasan’ın böreği tadında bakanlıklar veriyorsun ama yetmez bir de milletin yüzde 50 üzerinde oyuna mazhar olmuş cumhurbaşkanını güttürüyorsun.
İşte tüm bu durumun dayanılmaz ağırlığını örtmek için bir şeyler demen lazım, o yüzden alıyorsun eline kalemi ve yazıyorsun: ‘Bu masa var ya bu masa, 200 yıllık modernleşme, 150 yıllık meclis, 100 yıllık cumhuriyet ve 75 yıllık demokrasi tarihimizdeki bütün ana akımların temsil edildiği bir masadır.’