samdan
camii
hayirli-ramazanlar

Beşir Ayvazoğlu 'Dersaadet’in Kalbi'ni anlattı: Beyazıt’ı betona boğmak istediler

Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Beşir Ayvazoğlu 'Dersaadet’in Kalbi'ni anlattı: Beyazıt’ı betona boğmak istediler
Kültür - Sanat Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Tarihte Beyazıt semtiyle çok uğraşıldığını söyleyen usta yazar Beşir Ayvazoğlu “Şehrin tarihî dokusunu ilerlememize engel gibi gören, dolayısıyla bunlardan kurtulup temiz yüzlü betonarme binalar yapılmasını isteyen gazeteciler ve aydın geçinenler vardı. Nurullah Ataç, Kapalıçarşı yandığında sevinmişti” diyor.

MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Kütüphaneler, sahaflar, edebiyat mahfilleri ve eşsiz tarih… Bir zamanlar kültür sanatın kalbi, İstanbul’un Beyazıt semtinde atıyor, her sokağında ayrı bir yazar ve sanatçı karşınıza çıkıyordu. Ancak Beyazıt, geçtiğimiz asırda çok örselendi de… Özellikle “ilerlemecilik” adına tarihî binalarına göz dikildi ve betona boğulmak istendi. Usta yazar Beşir Ayvazoğlu ise Kapı Yayınlarından çıkan “Dersaadet’in Kalbi” adlı eserinde bu semti mekânları ve simalarıyla hikâye tadında ele aldı. Eserde bazı “tartışmalı” tarihî mevzular da yer buldu. Biz de bu vesileyle Ayvazoğlu’yla Beyazıt’ı konuştuk… 

Eseriniz bir “mekân biyografisi” ama okuyucusuna edebî bir tat da veriyor. Bu kitapla okuyucuya ne katmak istediniz?

Başından beri amacım bir döküm yapmak, bilgileri üst üste yığmak değil, elinize aldığınızda roman gibi okunan, edebî tatlar taşıyan bir kitap yazmaktı. İstedim ki okuyucularım, tarih boyunca çok canlı, hareketli bir yaşama alanı olan Beyazıt’ın geçmişine doğru zevkli bir yolculuğa çıksınlar. Bazı bölümleri hikâye gibi de okuyabilirsiniz. 

Beyazıt için “Dersaadet’in Kalbi” tabirini kullanıyorsunuz. Bu muhit Osmanlıda kültürel açıdan niçin önemli olmuş?

Beşir Ayvazoğlu 'Dersaadet’in Kalbi'ni anlattı: Beyazıt’ı betona boğmak istediler - 1. Resim

Evet, Beyazıt Meydanı hatırat kitaplarında hep büyük bir hasret duygusuyla birlikte anılır. Çok sevilen bir cazibe merkeziydi. Sadece İstanbul’da yaşayanlar için değil... Bu meydanda tanınmış yazarları, şairleri, ressamları, gazetecileri vb. görmenin mümkün olduğunu bilenler de İstanbul’a yolları düştüğünde buraya mutlaka uğrarlardı. Beyazıt Meydanı aslında İstanbul tarihinin her döneminde önemli bir meydandı. Ama cumhuriyet yıllarında, özellikle, 1930’lardan itibaren kültür hayatımızın merkezinde yer almıştır. Kitapla, kültürle, edebiyatla ilgili herkesin hayatında önemli bir yer tuttuğuna inanıyorum. Üniversite, kütüphaneler, Sahaflar Çarşısı, Kapalıçarşı, biraz ötede Babıali... Biyografik metinlerimle inşa etmeye çalıştığım edebî ekosistemin ana mekânının Beyazıt olduğunu söyleyebilirim. 

KÜLLÜK, YAZIHANE GİBİYDİ

Mekânları ve simalarıyla Beyazıt edebiyatçılar için de ayrıca önemli bir semt sanırım... Semti en çok hangi yazarlar sevdi?

Sevmeyen yoktu ki... Hemen hepsi bu meydandaki kahvelerin müdavimleriydi. Tarık Buğra gibi, Küllük’ü üniversiteye tercih edenler bile vardı. Bu kahveler bazı dergilerin yazıhaneleri gibi kullanılırdı. Peyami Safa’nın, Kemal Tahir’in, Tarık Buğra’nın ve daha birçok yazarın romanlarında Beyazıt Meydanı ve kahveleri önemli yer tutar. 

Beşir Ayvazoğlu 'Dersaadet’in Kalbi'ni anlattı: Beyazıt’ı betona boğmak istediler - 2. Resim

BETONLAŞMA İÇİN MÜCADELE ETTİLER

Beyazıt semti, Osmanlı sonrasında ne duruma düştü? Beyazıt Hamamı gibi mekânların yıkılmaya çalışılması nasıl bir fikir yapısının ürünüydü?

Beyazıt Meydanı’yla cumhuriyetten önce de sonra da çok uğraşılmıştır. Şehrin tarihî dokusunu ilerlememize engel gibi gören ve tarihî binaların şehri çirkinleştirdiğine inanan, dolayısıyla bunlardan bir an önce kurtulup temiz yüzlü betonarme binalar yapılmasını isteyen gazeteciler ve aydın geçinenler vardı. Bayezid Hamamı’nın başına gelenleri kitapta uzun uzun anlattım. İbrahim Paşa Sarayı’nı yıktırmak için bazılarının nasıl bir mücadele verdiklerini anlatsam hayretler içinde kalırsınız. Ahmet Hamdi Tanpınar, İbrahim Paşa Sarayı hakkındaki yazısında “Ben İstanbul imar işlerinin mesuliyetini taşıyan bir adam olsam, değil İbrahim Paşa Sarayı gibi ayakta duran bir binayı yıkmak, ecdad elinden çıkmış küçük bir taş parçasını bile yerinden oynatmak için yüz defa düşünür ve galiba yüzüncüsünde gene yerinde bırakırdım” diyor. Yakın dostlarından Nurullah Ataç ise 1954 yılında Kapalıçarşı yandığında sevinmişti. Ataç ve onun gibi düşünen aydınlara göre mademki Batı medeniyetini benimsemiştik, o hâlde eskiyi hatırlatan her şeyden kurtulmalıydık. 

Beşir Ayvazoğlu 'Dersaadet’in Kalbi'ni anlattı: Beyazıt’ı betona boğmak istediler - 3. Resim

Bayezıt Meydanı da ideolojik çekişmelerin merkezi oldu. Bugünkü geldiği durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Beyazıt Meydanı’nın bugünkü hâline içimin pek ısınmadığını söylemek zorundayım. Ama Ordu Caddesi’nin araç trafiğine kapatılmış olmasından memnunum.

ESKİ BEYAZIT ARTIK MÜMKÜN DEĞİL

Beşir Ayvazoğlu “Kitapta anlattığıma benzer mekânlar ve atmosfer zaman içinde kendiliğinden oluşur. Onları eski hâline döndürmek zor, hatta imkânsızdır. Beyazıt Meydanı’nın 1930 ve 1940’lardaki atmosferini anlattım. O yıllarda İstanbul Üniversitesi sosyal bilimler eğitiminin verildiği tek üniversiteydi. Beyazıt Devlet Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi ve belediye kütüphaneleri en önemli kütüphanelerdi. Sahaflar Çarşısı gerçek bir sahaflar çarşısıydı ve basının temerküz ettiği Babıali biraz ilerideydi. Dolayısıyla akademisyenlerden gazetecilere, şairlerden yazarlara tarih, kültür, sanat ve edebiyatla ilişkili herkesin uğrak yeriydi ve İstiklal Caddesi’yle rekabet edebiliyordu. Bugün bu mümkün değil maalesef” diyor.

Beşir Ayvazoğlu 'Dersaadet’in Kalbi'ni anlattı: Beyazıt’ı betona boğmak istediler - 4. Resim

Kaynak: Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...