İpek Çalışlar Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan’ı anlattı: Hep hüzünlüydü, susmaktan başka şansı yoktu

Yazar İpek Çalışlar, Sabiha Sultan’ın sürgünden Türkiye’ye dönünce babasının evrakını hep yanında taşıdığını ama maziye dair konuşmadığını söylüyor: “Mevcut şartlarda geçmişin gerçekçi bir muhasebesini yapmakla ülkesine zarar vereceğini düşünüyor ve susuyor. Herhâlde başka şansı da yoktu.”
MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ—Osmanlı hanedanının bu topraklardan sürgün edilişinin üzerinden tam bir asır geçti. 3 Mart 1924’te Fatih’in torunları olan onlarca kişi, apar topar İstanbul’u terk etmek zorunda kaldı. Onlar arasında hüzünlü bir sultan da vardı: Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan…
Evlilik kararı ve sürgündeki yaşadıklarıyla sıra dışı bir portreye sahip olan Sabiha Sultan’ın hayatı ise usta yazar İpek Çalışlar tarafında kaleme alındı. Çalışlar, Yapı Kredi Yayınları tarafından geçtiğimiz aylarda yayımlanan “Sabiha” adlı eseri vesilesiyle sorularımıza cevap verdi.
“Sabiha” ile hayatını kaleme aldığınız Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan, tarihimizin enteresan simalarından biri. Onunla ilk “tanışmanız” nasıl oldu?
Latife Hanım’ın da hayatını yazdığım için Sabiha Sultan çok ilgimi çekmişti. Arkadaşım Emine Uşaklıgil de Sabiha Sultan’ın torunu Ahmed ile bir evlilik yapmıştı. Evlilikleri noktalanmıştı ama Emine, Sabiha Sultan’dan hep övgüyle söz ederdi.
Yakın tarihimizi herkes gibi ben de tek yanlı öğrenmiştim. Bir de yakın geçmişe sarayın penceresinden bakayım dedim. Sabiha Sultan’ın ailesi ile tanışmak istedim. Emine de beni Neslişah’ın kızı İkbal Hanım’a götürdü. Çalışmaya koyuldum.
Ele aldığınız zamanında M. Kemal Paşa ile evlenmeyi reddeden, sıra dışı bir evlilik yapan ve neticede yıllarca sürgünde yaşayan birinin hayat hikâyesi... Bütün bunlara “şansızlık” demek doğru mu?
Hanedanların tarihe karıştığı bir dönemin insanı Sabiha Sultan. Çok da gerçekçi biri. Osmanlı İmparatorluğunun son günlerini yaşadığını az çok görüyor. Sabiha Sultan’ın pek çok talibi var.
Mustafa Kemal ismi ortaya çıktığında ise Vahideddin kararı kızına bırakıyor. Naciye Sultan ile Enver Paşa evliliği sarayda, Osmanlıyı perişan eden felaketlerin sebebi olarak görülüyor. Sabiha Sultan da kuzeni Ömer Faruk’un ısrarla kör kütük âşık yaklaşımından etkileniyor.
Mustafa Kemal de “Kızımız başkasını seviyor” cümlesiyle kibarca geri çevrilmiş oluyor... ‘Şanssızlık mı’ sorunuza gelince; yaşananlar herkesin malumu. Benim bir şey söylemem gereksiz.
"İMPARATORLUK, VAHİDEDDİN’İN ÜZERİNE ÇÖKTÜ"
Peki, Osmanlının kaderiyle onunki arasında ne gibi benzerlikler görüyorsunuz?
Bana sorarsanız, Sabiha Sultan’ın kaderi çok daha iyi. Osmanlı son bulurken o üç çocuk sahibi bir kadın oluyor. Kızları onu çok mutlu ediyor. Ancak Sabiha Sultan babası için hep üzgün. İmparatorluk âdeta Vahideddin’in üzerine çöküyor. Ama yorumlar hep onun 600 yıllık bir imparatorluğu çökerttiği biçiminde.
Hiç gülümser fotoğrafını bulamadığınızdan söz ediyorsunuz. Sabiha Sultan’ın sürgün yılları nasıl geçmiş?
Biri kucakta biri minicik iki kızı ile sürgün trenine biniyor. Bir süre eşiyle İsviçre’de Halife Abdülmecid’in yerleştiği otelde kalıyorlar. Sabiha Sultan oradan yazdığı bir mektupta endişe içinde olduğunu anlatıyor.
İlk yıllarda Nice’e yerleşiyorlar, kayınpederi ile birlikte yaşıyor. Bu malikanenin ortamı Sabiha Sultan için iğneli fıçı gibi. Zira “Baban yüzünden buradayız” diye onu hırpalıyorlar. II. Dünya Harbi sırasında yaşadıkları parasızlık ise onları perişan ediyor. Talipleriyle evlenen üç kızı mutlu olmayı başarmış ama Sabiha Sultan genelde hüzünlü.
Sabiha’nın babası Sultan Vahideddin ile münasebetleri nasıldı; sürgünde bu ilişki nasıl bir şekle büründü?
Baba kız çok yakın. Vahideddin kızlarına çok düşkün. İkisinin de en iyi eğitimi almalarına özen gösterirmiş. Ayrılık yıllarında da Sabiha Sultan babasıyla düzenli mektuplaşıyor.
Sürgünde yaşadıkları şehirler birkaç saatlik mesafede ama biri İtalya’da biri Fransa sınırında. Bu yüzden uzun süre bir araya gelemiyorlar. Sabiha, seyahat vesikasını aldıktan sonra San Remo’ya gidebiliyor. Birkaç hafta hasret gideriyorlar.
Sabiha Sultan, üçüncü kızını doğurduğu gün babası San Remo’da hayata veda ediyor. Ve çok borçlu öldüğü için cenazesine haciz geliyor.
Sabiha Sultan’ın hayat hikâyesinde sizi en çok etkileyen kısımlar nelerdi?
Beni en çok etkileyen Mısır’a yalnız yaptığı gemi seyahati oldu. Sabiha Sultan ile ilgili bir film çekecek olsam bu yolculuk esin kaynağım olurdu. Gün gün tuttuğu notları ayrı bir bölüm yaptım.
"HUZURSUZLUK ÇIKARMAK İSTEMEDİ"
Kendisinin yıllar sonra Türkiye’ye döndüğünde mazi hakkında konuşmak istemediğini yazıyorsunuz. O devirde başka şansı var mıydı?
Sabiha Sultan, Başbakan Menderes’in hanedanı yurt dışına süren kanunda yapılan değişiklik ile ülkesine geri dönüyor. Gayrimenkullerini hukuk yoluyla geri alabilmenin yollarını arıyor. Mümkün olmuyor. Ama küçük şeylerle de mutlu olmayı çok iyi öğreniyor. Babasının evrakını bir çanta içinde hep yanında taşıyor. Fakat kendisiyle geçmişe dair konuşmak isteyenleri de hep geri çeviriyor. Ülkesinde huzursuzluk çıkaran kişi olmak istemiyor. Mevcut şartlarda geçmişin gerçekçi bir muhasebesini yapmakla ülkesine zarar vereceğini düşünüyor ve susuyor. Herhâlde başka da şansı yoktu.
"HANEDANIN SÜRGÜNÜ RENCİDE EDİCİ BİR KARARDI"
Sabiha Sultan’ın da içinde olduğu büyük sürgünün hem fertlerdeki hem de toplumdaki yaraları kapandı mı sizce?
Hanedanın sürgünü üzerinden bir asır geçti. Gerçekten yalnız gidenleri değil, kalanları da rencide eden bir karar. Sürgün yarası hiç kapanmaz ki. Benim anne tarafım mübadele ile gelenlerden. Yaraları ile yaşamayı öğrenmekle geçti ömürleri. İnsanlık tarihi sürgünlerle örülmüş.