İspanyol edebiyat tarihçisi Isabel Soler, Cervantes’i anlattı: Don Kişot’un yazarı Osmanlı hayranıydı

İspanyol yazar Miguel de Cervantes’in Osmanlı İmparatorluğu’ndaki esaret tecrübesinin etkilerini ve yazarın İstanbul’a gelip gelmediğini araştıran “Esaretten Doğan Şövalye: Don Kişot” adlı dokümanter film tamamlandı.
Murat Öztekin
Yapımcılığını Nesrin Karavar'ın, yönetmenliğini ise Mehmet Gün’ün üstlendiği eser, ilerleyen aylarda seyirciyle buluşacak. Çekimleri Türkiye, İspanya ve Cezayir’de gerçekleştirilen dokümanter filme danışmanlık yapan İspanyol akademisyen Dr. Isabel Soler de ön gösterim için Türkiye’ye geldi.
CERVANTES İSTANBUL’A GELDİ DİYEMEYİZ
Bu vesileyle sorularımızı cevaplayan Soler, 1575’te Türkler tarafından esir alındıktan sonra beş sene Cezayir’de yaşayan ve "Don Kişot"a imza atan Cervantes’in Osmanlıyla ilişkisinin çok önemli olduğunu kaydederek “Bu sıkı ilişkisini, Cezayir’de Türkler tarafından esir tutulup serbest bırakıldıktan sonra yazdığı eserlerde görüyoruz. Hemen bütün eserlerinde esirlik yıllarındaki tecrübelerini ve esir figürlerini kullanıyor. Cervantes çok zeki bir yazar. Ancak beş senelik esirlik hayatının sonraki üretkenliğinde çok ciddi etkileri oldu” diyor. Eserlerinde detaylı bir şekilde İstanbul’u anlatan Cervantes’in şehre geldiğine dair iddialara da değerlendiren Soler “Bir edebiyat tarihçisi olarak ‘Cervantes İstanbul’a gelmiştir’ diyemem. Çünkü buna dair resmî bir belge yok. Ancak eserlerinde çok açık bir şekilde İstanbul’da bulunmuş izlenimini uyandırıyor” ifadelerini kullanıyor.
İSTANBUL BİR EFSANEYDİ
“İstanbul o dönemde bir mit, bir efsaneydi. Katolik kültürü için kutsal bir şehirdi. Cervantes için de böyleydi” diyen İspanyol akademisyen sözlerine şöyle devam ediyor: Cervantes inançlı bir Katolik olarak önceleri Türk’ü düşman olarak görüyordu. Ancak beş senelik esirlik hayatından sonra Osmanlıya ve Doğu’ya olan bakış açısını değiştirdi. Osmanlının farklı kültürleri kendi içinde barındırması onu etkiledi. Ayrıca o, çok estetik bir kültüre şahitlik etti. Bütün bunlar ‘Düşman Türk’ fikrini değiştirdi. Hatta Osmanlıya karşı birçok açıdan hayranlık duyduğunu söyleyebiliriz. Ancak hiçbir zaman Katolik kültürünü bırakmadı.