Sanatta 40 seneyi geride bırakan Münevver Üçer: Asıl hocalarım 16. asırda yaşadı

Tezhibin usta ismi Münevver Üçer, klasik sanatı modern tekniklerle günümüze taşıyor. Buna rağmen Üçer “Benim asıl hocalarım 16. asırda yaşayan sanatçılar oldu. En önemli tezhipler o devirde yapıldı” diyor.
MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Münevver Üçer, Türkiye’de tezhip sanatının önde gelen isimlerinden biri. Dile kolay ince fırçasıyla kırk senedir eserlerde kökleri mazide olan çiçekler açtırıyor. Çalışmaları Avrupa’daki koleksiyonlara dâhil olan ve meşhur moda markaları için motifler yapan Üçer, kadim tezhip sanatını şimdi de tablolara taşıyor. Sanatçı, yağlı boya ve farklı tekniklerle yaptığı eserlerini Maji Art Gallery’de açılan “Gelenek Gelecektir” adlı sergi ile 30 Mayıs’a kadar sanatseverlere sunuyor.
Bu vesileyle sohbet ettiğimiz Üçer “Sanatı Tahsin Aykutalp’ten öğrendim. Kerim Silivrili de üniversitede hocamızdı. Ancak benim asıl hocalarım 16. asırda yaşayan sanatçılar oldu. Bizim zamanımızda başka bir yokluk vardı. Yapan az olunca tezhip görmek için Süleymaniye Kütüphanesine gidiyor, eski eserlerdeki tezhip örneklerini inceliyorduk. En önemli tezhipler de 16. yüzyılda yapılmış olanlardı” diyor ve daha çok şey anlatıyor…
YAPMAK KOLAY, BAKMAK ZOR
Kırk senedir tezhip yapıyorsunuz. Bu incelikli sanat, belki gözlerinizi çok yoruyor ama ruhunuza tesiri ne oluyor?
Tezhip bambaşka bir dünya. Bu sanat için “Bakılamıyor bile, nasıl yapıyorsunuz” derler. Ben de onlara “Yapmak kolay, bakmak daha zor!” diye cevap veririm. Çünkü severek, ruhunuzu katarak yapıyorsunuz. Normalde sabırsız biriyim ama tezhip beni öyle huzurlu hâle sokuyor ki bazen yedi saat masada oturup eser üretebiliyorum. Öte yandan tezhip incelikli bir sanat olduğu için sizi detaycı da yapıyor.
ALLAH BİR!
Peki böyle kemale yaklaşmış bir sanatta yeni yollar çizmek mümkün mü?
Brüksel’de yıllar önce bir sergi açmıştım. Orada bir gayrimüslim “Allah” yazılı olan eserimi satın almak istedi. Ona “Ama burada Allah yazıyor” dedim. Sonra hayatımda en çok utandığım anlardan birini yaşadım. O kişi “Ne olacak, Allah bir değil mi!” diye cevap verdi. Bu gözle bakan insanlar, sanatlarımızın evrenselliğini ortaya koyuyor. Yurt dışındaki önemli moda markalarının bizim motiflerimizi kullandıklarını görüyorum. Türk ve İslam motifleri o kadar güzeller ki bunları kullanarak yeni ve önemli eserler yapabiliriz.
Serginiz için de “Gelenek gelecektir” diyorsunuz. Nasıl bir yoldan ilerliyorsunuz?
Tezhibe dair Osmanlıda her şeyin yapıldığını gördüğüm için farklı bir şeyler oluşturma arayışına giriştim. Günümüzdeki malzemeleri kullanarak klasiği modernleştirmeye çalıştım. Tezhibi olabildiğince her teknikle birlikte çalıştım. Motifleri resimle birleştirdim, deri ve restorasyon malzemeleri kullandım, eserlere boyut kattım. Böylece geçmişle günümüzü buluşturmuş oldum. Tuvalin üzerinde olmayan şey günümüzde sanat olarak algılanmayabiliyor.
Tezhibin inceliğini yağlı boyada yakalamak çok kolay değil gibi… Motifleri tuvale taşırken zorlanmadınız mı?
Elbette kolay değildi. Fakat bu işlerin duayen ismi olan Yakup Cem, bazı eserlerimi görünce “Benden sonra sen varsın” dedi.
LALE HANIM!
İstanbul’da lale mevsimi yaşanıyor. Yalnız klasik sanatlarımızda lalenin mevsimi hiç geçmiyor. Sizin eserlerinizin başköşesinde de lale var…
Üniversiteye lale çizerek girdim. Sonra da laleler eserlerimde önemli bir yer edindi. Birçok eserime küçük de olsa lale koymaya çalışırım. Rahmetli Kadir Topbaş bana “Lale Hanım” derdi. Zaten bizim sanatlarımızda lale, Yaradan’ı hatırlatır.
Son yıllarda çağdaş sanatta geleneğe rağbet artıyor. Peki, gelenekten doğru ilham alıyor muyuz?
Herkes her şeyden biraz öğrenince “Ben bunu yaparım” diye düşünmeye başlıyor. Fakat bu hobi değil, sanat. Belirli kurallar var ve bunları yapmak lazım. Mesela ben hat sanatını bildiğim için eserlerimdeki yazıları kendim yazıyorum. Sanatlarımızı doğru şekilde gelecek yüzyıllara aktarmamız gerekiyor.
Eşiniz Kaya Bey’le (Üçer) de hem hayatı paylaşıyor hem de benzer sanatlar yapıyorsunuz. Kendisi ile sanattaki fikirleriniz uyuşuyor mu?
Bir eseri tasarladığımızda ailecek tartışırız. Yani sanat eleştirisini aile içinde yapıyoruz. Tabii, son sözü hep ben söylüyorum. (Gülüyor)
KEŞFETTİM ZANNETTİKLERİM 500 SENE ÖNCE YAPILMIŞ!
Münevver Üçer “Hâlâ kütüphanelere girip çıkıyorum. Osmanlıdaki eserlere bakınca ‘Bunu motifi ben keşfettim sanıyordum, daha evvel varmış’ diyorum. Tabii, o dönemde sanatçının kıymetini biliyorlardı. Birçok padişahımızın divanı vardı; çoğu sanatla uğraşıyordu. Bilenler, kıymet veriyor” diyor.