Adalet denilince Ömer bin Abdülaziz! Dedesinin ardı sıra yürüyen Halife

Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Adalet denilince Ömer bin Abdülaziz! Dedesinin ardı sıra yürüyen Halife
Yaşam Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Halîfeler beştir; Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali... Ve Ömer bin Abdülazîz hazretleri (Süfyân-ı Sevrî, İmâm-ı Şâfiî) Dili dönen, zâhidim deyip duruyor. Zâhid, Ömer bin Abdülazîz gibi olur. O, dünya ayağına gelmişken ilgilenmedi.” (Mâlik bin Dinâr)

ÖMER ÇETİN ENGİN / İLAHİYATÇI -  Emevi Halîfesi Abdülmelik vefat etmiştir. Daha merhumun toprağı kurumadan vezîr Recâ emirleri toplar. Elinde mühürlü ahidnâme, tek tek yüzlerine bakar. Halifenin iki oğlu vardır, yerini hangisine bırakmıştır acaba? 

Hazirun dikkat kesilir, hani derler ya sinek uçsa...

Önce biat alayım der, sıkıntı olmasın sonra. 

Tamam halifemiz ne buyurduysa odur, itiraz edecek hâlimiz yok ya!

Güngörmüş vezir müteveffa sultanın bıraktığı zarfı ağır ağır açar ve üstüne basa basa okur. “Yeğenim Ömer bin Abdülazîz’in halife olmasına...” 

Ömer de oradadır, bu emre çok şaşar. “Yapamam, edemem” dese de onu dinlemezler, “Geçti artık biat ettik bir defa!”

Salon bir anda yaver, seyis dolar, onu hilâfet kasrına götürecek alay atları hazırlanır, komutlar verilir, muhafızlar hiza alırlar. Mübarek, bu seremoniden ziyadesiyle sıkılır, atları ahıra, askerleri kışlasına yollar. Gider eskisi gibi mütevazı hanesinde yatar. O gece uzun uzun düşünür; “Ne yapsam acaba?” 

Ertesi sabah ilk işi kölelerini azat etmek olur (bazıları efendisinden ayrılmaz). Servetini son kuruşuna kadar dağıtır, sırtında bir elbisesi kalır. Hanımına “Bak Fâtıma” der, “Allahü teâlâ razı olsun, senden hoşnudum. Güzel günlerimiz geçti ama bundan böyle yükümüz ağır olacak. Bana katlanmak zorunda değilsin, dilersen ayrılabilirsin pekâlâ.” 

Fatıma “ölünceye kadar seninleyim” der “ve şunu bil ki asla takılmayacağım ayağına!” 

- Peki ziynetlerini beytülmâle bağışla desem! 

- Ne zaman itiraz ettim sana? 

Fatıma, Hazret-i Fâtıma gibi manevî süslere taliptir, mücevherlerini derler toplar, önüne koyar. 

HAREMEYNE HADEME 

Şimdi biraz gerilere gidelim. Ömer bin Abdülaziz âdeta başkaları için yaşar. Temiz bir siması vardır, bakan ferahlar. Hani insan iyisi derler ya…

Hicri 60 doğumludur, sahâbe-i kirâma ulaşmış, Enes bin Mâlik, Abdullah bin Câfer (Tayyar), Saîd bin Müseyyib’den (radıyallahu anhüm) ders almıştır. Devlet idaresine de aşinadır. Babasının (Mısır Valisi Abdülazîz bin Mervân) yanında hayli tecrübe kazanmıştır. Amcası (Halife Abdülmelik) onun hayranlarından biridir. Bir baba (hele hele bir halife) için “kızımı alır mısın” demek kolay değildir ama bunu yapar. Yetmez kızını gurbete yollamayı da göze alır, damadını sevdiği şehirden (Medine’den) koparmaz. İlerleyen yıllarda onu Haremeyn’e (Mekke ve Medîne) vâli yapar. Ömer bin Abdülaziz o günlerde rüştünü ispatlar. Huzur ve emniyeti sağlar, hacıları fevkalade ağırlar. Su yolları, hanlar hamamlar yaptırır, Mescid-i Nebi’ye yeni bir çehre kazandırır. Hücre-i Saadeti yontma taşlarla sil baştan inşa ettirir, etrafını kapısı olmayan ikinci bir duvarla sarar. Nurlu camiye bir mihrâb ve dört minâre daha katar... 

Lakin bu iş valiliğe benzemez, uzak ülkeler ve değişik kavimler olacaktır emri altında... Ömer bin Abdülaziz önce talepleri dinler, sonra icraata başlar. İlk işi maliyeyi ıslah etmek olur, arazileri ölçtürür, biçtirir, tescil edip geçirir kayda. Herkesle hesaplaşır devletten alacağı olan tek kişi kalmaz. Nüfusu saydırır, orduyu düzene koyar. 

Tebaaya ailesinden biri gibi davranır, dedesi (Hazret-i Ömer) gibi olmaya bakar. Ehl-i Beyt’e fevkalade hürmet eder. Onları tek tek arar, sorar. Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vakfettiği Fedek Bahçesini on iki imâmdan Muhammed Bâkır’ın emrine sunar. 

KITALAR ÖTESİNE... 

Bu arada mücahitler deryaları aşar, Berberîler ufak ufak Müslüman olurlar. Düşünebiliyor musunuz, Mayorka, Sicilya, Balaer adaları ezan sesiyle tanışır, Emeviler taaa Narbonne’da (Fransa’da) üs kurar. O günlerde Pirenelerden ötesi bataklıktır. İslâm komutanları Avrupa’yı fethe değer bulmaz. Hâlbuki bir Malatya için yüz bin Rum esiri iade eder, pişman da olmazlar. Bir ara ıssız yerlerde koyun otlatan bir çoban Mâlik bin Dinâr hazretlerine sorar: “Halife değişmiş olmalı, kimdir bu temiz insan?” 

-Sen onun temiz biri olduğunu nereden biliyorsun? 

-Baştakiler adaletle hükmedince hayvanlar hakkına razı olur. Kurtlar bütün sürüyü kırmaz, yemeyecekleri kuzuyu boğmaz. 

 AH BİR DİRHEMİ OLSA... 

Halife beytülmalden maaş almaz, bir katırı vardır, pazarda çalıştırır, ihtiyaçlarını karşılar. Katırcı o gün her zamankinden fazla para getirir “bugün iş çoktu” der, “durmadık akşama kadar”. 

Mübarek “Olmadı ama” der, “Öyle bile olsa hayvanı yorma. Şimdi üç gün istirahat ver ona!” 

Bir gün evlerinin önünden üzümcü geçer ama ne onda, ne de hanımında bir dirhem para vardır. Satıcı uzaklaşır gider, ardından baka kalırlar. Güya halife olacaktır, üç beş salkım üzüm alamaz çocuklarına. 

Ömer bin Abdülazîz boylu poslu, geniş omuzludur. Halîfe olduktan sonra süzülüverir, iki yıl içinde kaburgaları çıkar ortaya. Tek gömleği vardır, akşamdan yıkar, sabah giyer sırtına... Vâlileri tayin ederken “ellerinizi milletin kanından, midenizi malından, dilinizi ırzından uzak tutun” buyurur, âdeta kılı kırk yarar. Bir ara oğlunun bin dirheme yüzük taşı aldığını duyar. Ona iki dirhemlik bir yüzük yollar, üzerinde “Allahü teâlâ haddini bilene merhamet eylesin” yazmaktadır. 

Mesaj alınır, gereği yapılır. 

Yüzüğü satar, yedirir fukaraya. 

(devam edecek)

Kaynak: Türkiye Gazetesi
300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...