Afrika’nın fatihi Ukbe bin Nafi on bin askeriyle Bizanslıları ezdi geçti... Bahr-i Muhît’e kadar dayandılar

Ukbe kumandasındaki İslâm birlikleri atlarını yerlilerin “zulmet denizi” dedikleri Bahr-i Muhît kumsallarında koşturur, abdestlerini okyanustan alırlar. Ukbe bin Nafi “Allah’ım karşıma şu umman çıkmasaydı, Senin yüce adını deniz aşırı ülkelere de götürecektim” der...
ÖMER ÇETİN ENGİN / İLAHİYATÇI - Ukbe bin Nafi’nin çocukluğu ve gençliği hakkında malumat bulamadık ama adamlarını titizlikle seçen Hazret-i Muaviye onu yakinen tanıyor olmalıdır. Nitekim bu genç mücahid, İfrikiyye (Kuzey Afrika) Valiliğine getirilince kendine güvenenleri utandırmaz. Emrinde hepi topu on bin kişilik bir ordu olmasına rağmen Tunus’u Asimet-ül İslâm (İslâm merkezi) yapar.
Taşıma suyla değirmen dönmez, derler ya, Hazret-i Ukbe de öncelikle yerli halkı kazanmaya bakar. O yıllarda yörede yaşayan Berberîler atla yatar, atla kalkar, düz ovada pusu atarlar. Silahlarını ustalıkla kullanmaları bir yana çölün derinliklerinde yaşar, amansız kum fırtınalarına dayanırlar.
Bunlar sert ve mert insanlardır, misafir ağırlamaktan, sofra çıkarmaktan hoşlanır intikamlarını mutlaka alırlar. Töreler çok güçlüdür, sırf bu yüzden İslâm’a girip girmemekte tereddüt yaşarlar. Aralarından Müslüman olanları da bunaltır ve geri döndürebilmek için kan dökmekten kaçınmazlar.
SURLARIN ARDINA
Ukbe bin Nafi, Berberîlerle iç içe yaşamayı arzulasa da başaramaz. Müslümanları koruyup kollayabilmek için yapılacak tek şey kalır: Surların ardına sığınmak.
Nitekim dağlara, denize ve sahraya hâkim bir alanda karar kılar. Burası sık ormanlarla kaplıdır, adım başı yırtıcı hayvan çıkar. Taşların altı akrep, çalılıklar yılan fıkırdar. Berberîler buraları tekin bulmaz, semtine bile uğramaz.
“İyi de bu hayvanlarla biz nasıl baş edeceğiz” diye sorulduğunda Ukbe bin Nafi boynunu büker ellerini açar. “Siz de benim gibi yapın, yalvaralım Allah’a”
Aralarında on sekiz sahâbe vardır, onları öne çıkarır etraflarında halkalanırlar. Ukbe bin Nafi yanık bir dua okur, cemaat içli aminlerle ona katılır. Sonra mahalli dolanır ve “Ey canavarlar! Bizler Resûlullah’ın arkadaşlarıyız. Burayı terk edin ki size ziyanımız dokunmaya” diye bağırır, bir nevi tebligatta bulunurlar.
KERVANLAR ŞEHRİ
Ve ne olur biliyor musunuz? Yırtıcı ve zehirli hayvanlar sahranın derinliklerinde kaybolurlar. Hadiseye şahit olan Berberîler tutulur kalır, müminlere katılırlar.
Zikrolunan şehir kısa sürede şekillenir, surlar, yollar derken iş gelir Afrika’ya feyz saçacak bir cami kurmaya. Müminler nurlu mabedin oturacağı alanı belirler, kolları sıvar. Ancak Berberîler kendi hesaplarında ısrar eder, kıble ciheti hakkında farklı konuşurlar. Ukbe bin Nafi yine boynunu büker, yine ellerini açar. Çok geçmeden kıble cihetinden tekbir sesleri, lebbeyk sadâları gelmeye başlar. Tereddüte mahal kalmayacak şekilde zemini çizer, temeli birlikte kazarlar.
“Cami-ul Ukbe” zamanla yenilenip genişletilse de ondan izler taşır hâlâ. Yaklaşık 14 asırdır müminleri kucaklamakta.
Bilirsiniz Müslümanlar Kureyş’ten beri ticarete yatkındırlar, şehrin gelişmesi için tacirlere imkân açarlar. Kervanlar diyarı, kervanlar şehri derken adı “el-Kayrevan”a çıkar.
OKYANUS KIYILARINDA
Sahâbeden bazıları meselâ Ebî Zem’atil Belevî (yerliler Sîdi Sahîp diye tanırlar) Hazretleri burada vefat eder, onların türbeleri Keyruvan’ı ziyarete değer bir İslâm beldesi yapar.
Keyruvan ahalisi mükemmel Arap atları yetiştirir, meraklılar uzak ülkelerden gelir, cins bir taya sahip olabilmek için para harcamaktan kaçınmazlar. Gün gelir “bu kuytu köşede ne iş olur ki” diyenler bile altınla oynar.
Şirin şehir zamanla mücahidlerle dolup taşar, Keyruvan’dan kopan süvariler Bizans birliklerini ezer geçer, bir anda deryaya dayanırlar. Atlarını yerlilerin “zulmet denizi” dedikleri Bahr-i Muhît kumsallarında koşturur, abdestlerini okyanustan alırlar. Ukbe bin Nafi “Allah’ım karşıma şu umman çıkmasaydı, Senin yüce adını deniz aşırı ülkelere de götürecektim” der, coşkuyla.
Bunlar güzel günlerdir, ancak Kuseyle adlı bir Berberî reisi ünlü komutanı pusuya düşürüp şehid eder ve fetihler aksar. Müminler Ukbe bin Nafi’yi Biskira’da defn ederler (Hicri 62 ya da 63) kaldıkları yerden devam.
HASSAN BİN NUMAN
Halife Abdülmelik bin Mervan, onun yerine Hassan bin Numan Gassani adlı bir komutanı yollar. Gassanlı Hassan son derece mutedil bir insandır, Berberîlere rahatlıkla sokulur ve sıcak bir rüzgâr yakalar. Sadece muhabbetlerini kazanmakla kalmaz, onlardan ordular kurar. Yerli halkın desteği ile Kartaca’yı tekrar alır, Bizanslılar Girit’e kaçar. İşte Kuzey Afrika’da Müslümanların hakiki hâkimiyeti o gün başlar. Hassan bin Numan koltuğuna yapışan bir lider değildir, yaşlılık belirtileri başlayınca yerini gençlere devretmeyi arzular. Merkezden yollanan Musa bin Nusayr’a er olur, bir dediğini iki yapmaz.
(devam edecek)