Altın ölçüler! Büyüklerin sözleri, sözlerin büyüğüdür

Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû ve hudû hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek, helal lokma yemeye, Allahü teâlâyı hâtırlayarak yemeği pişirmek ve yemeği Allahü teâlânın huzurunda imiş gibi yemeğe bağlıdır.
ÖMER ÇETİN ENGİN / İLAHİYATÇI - Müslüman, ahiretini düşünen insandır. İslâmiyet ilim dinidir. O hâlde Müslüman dinini güzelce öğrenmelidir. Bazı bilgiler vardır ki onları okuduğumuzda “Niye bunu daha önce öğrenmedim” diye hayıflanırız. Zira bu bilgiler iki dünyamız için de hazineler barındırır. İşte bu yazımızda iki dünya saadetine sebep olacak ince bazı bilgileri bir araya getirdik. “Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür” hükmünden hareketle son derece faydalı olacak bu bilgileri insan okudukça hayret ediyor ve hayatına tatbik etmesi gerektiğini anlıyor.
YEMEK NASIL PİŞİRİLİYOR!
Şâh-ı Nakşibend hazretleri (kuddise sirruh) buyurdu ki: Yenilecek bir gıda, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde, gadabla veya kerâhatle hazırlansa, tedarik edilse, onda hayır ve bereket yoktur. Zira ona nefs ve şeytan karışmıştır. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka bir çirkin netice meydana gelir...
Gaflete dalmadan yapılan ve Allahü teâlâyı düşünerek yenen helal ve halis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların halis ve salih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede bu hususa dikkat etmediklerinden ve ihtiyatsızlıktandır. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû ve hudû hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek, helal lokma yemeye, Allahü teâlâyı hâtırlayarak yemeği pişirmek ve yemeği Allahü teâlânın huzurunda imiş gibi yemeğe bağlıdır.
Büyük veli manevi durumunun kötüleştiğinden şikâyet eden bir talebesine;
-Yediğin lokmaların helalden olup olmadığını araştır, buyurmuştur. Talebesi araştırdığında, yemeğini pişirirken ocakta helal olup olmadığı şüpheli bir parça odun yakmış olduğunu tesbit ederek tövbe etmiştir...
KİMİ SEVİYORSUN
Ebû Abdullah Câvpâre hazretleri (kuddise sirruh) buyurdu ki, “Herkes neyi severse onun zikrini çok eder. Allah’ı seven Allah’ı, Resûlullah’ı sallallahü aleyhi ve sellem seven O’nu, evliyayı seven evliyayı çok zikreder, anar. Yani hiç hatırından çıkarmaz. Nitekim çocuklarını, hanımını, tarlasını, bağını, bahçesini, parasını seven bunları hiç gönlünden çıkarmadığı gibi. Herkes kalbini yoklarsa kimi çok sevdiğini anlar. Herkes sevdiği ne emrettiyse onu canı gibi yerine getirir. Bazısını yapar, bazısını yapmazsa sevgisi az, hiç tutmazsa sevmediği anlaşılır...”
KİŞİYİ BİLMEK İSTERSEN
Dizdarzâde Ahmed Efendi Osmanlı devri âlim ve velîlerindendir. Buyurdu ki, “Eğer bir kimseyi bilmek istersen kendisine sorma, yakınlarına bak. Eğer onun yakınları şerli ise araştırmaya lüzum yoktur. Hemen ondan kaç. Eğer yakınları hayırlı ise ona yaklaş”.
Ömer Lütfi Efendi vaazlarında buyurdu ki: “Nefsini öldürürsen, özür dilemekten kurtulursun.
Allah seni çirkin yaratmış olabilir. Bari ahlakını güzelleştir de hem yüzü hem huyu çirkin olmaktan kurtul. Bu dünyada en iyi ehliyet, iyi huydur. İnsan; dilinin altında gizlidir. Dil, can kapısına perdedir. Rüzgâr eserse perde açılır, içi görünür. Her şey, neye layıksa ona dönüşür. Fazileti ve mahareti kenara at. Hak yolda iyi huy ve hizmet fayda verir.
NE GÜZEL, NE SARSICI
Sözün sarsıcılığına bakınız: Gölgeyi güneşe tercih edip de, Cennet’i Cehennem’e tercih etmeyene, akıllı denebilir mi? (Ahmed bin Harb)
KISKANMAK NE DEMEK FARKINDA MIYIZ?
Günümüz insanının yakalandığı kalp hastalıklarından biri de kıskançlık. Vehb bin Münebbih hazretleri ne güzel söylemiş: “Başkalarının elindeki nimetleri kıskanıp, bunun için üzülen, aslında Rabb’inin takdirine kızmıştır...”
Hatem-i Esam hazretleri zamanımızı görmüş âdeta: “Cehennemde, yalancılar köpeğe, hasetçiler domuza, gıybetçiler maymuna çevrilecektir.”
HERKESE İYİLİK EDİLMEZ
Bazı şeyleri yanlış biliyoruz. Büyükler düzeltiyor bu yanlışlarımızı. Hazret-i Ali’nin (radıyallahü anh) çok dikkat çekici bir sözü: “Kendisine iyilik ettiğiniz kötü kimsenin şerrinden korunmaya çalışın!”
Şimdi, ne kişinin kendini sorgulaması, ne de vefa kaldı. Er kişiler gitti, geride çerçöp kaldı. (Meymun bin Mihran)