Aslını kaybeden kaybeder! Endülüs... Zirveye çıkışın ardından değerlerden uzaklaşılınca neler olacağının hazin hikâyesidir

Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Aslını kaybeden kaybeder! Endülüs... Zirveye çıkışın ardından değerlerden uzaklaşılınca neler olacağının hazin hikâyesidir
Yaşam Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Bir zamanlar beş defa aynı mescidde buluşan insanlar cumadan cumaya görüşür, bayramdan bayrama selâmlaşırlar. Emîrlerin emirleri tartışılır, otorite dağılır, rahat yaşama hevesi artar. Kılıçlar paslanır, atlar yağlanır, kışlalar örümcek tutar. Dinin temiz itikadının yerini filozofların görüşleri almaya başlar!..

ÖMER ÇETİN ENGİN / İLAHİYATÇI - Endülüslüler, İspanyol ve Franklarla mücadele ettikleri yıllarda birlik ve beraberlik içindedirler, ancak zamanla cihad ruhundan kopar, ahiret için değil dünya için çalışırlar. Yoklukta aslanlar gibi mücadele eden Müslümanlar varlıkla gevşemeye başlar. Bir zamanlar beş defa aynı mescidde buluşan insanlar cumadan cumaya görüşür, bayramdaaan bayrama selâmlaşırlar. Emirlerin emirleri tartışılır, otorite dağılır, rahat yaşama hevesi artar. Kılıçlar paslanır, atlar yağlanır, kışlalar örümcek tutar. 

Diyalogcular yine sahneye çıkar, üstlerine vazife gibi iki din arasında ortak nokta ararlar. Aslında Müslümanlar hakiki İncili reddetmez, Meryem Validemize, İsa aleyhisselâma ve havarilerine toz kondurmazlar. Ancak Hristiyanlar ne Kur’an-ı kerime, ne Resûlullah Efendimize inanır, ehl-i beyti ve sahabe-i kiramı yok sayarlar. Ki “diolog” değil “monolog” (tek seslilik) derler buna. 

ÖNCE ASTURIAS

Derken Berberilerle Araplar rantı paylaşamaz, Şamiyyün-Belediyyün savaşları ile birbirlerini kırarlar. Kardeş kardeşin gırtlağını sıka dursun 3 bin savaşçı İspanyol Asturias Krallığı’nı yeniden kurar. Asturias tehditten ziyade “bir başlangıç” olur, adamlar Hristiyan ayaklanmanın öncüsü olurlar. 

İşin acı yanı Müslümanların kimyası bozulur, kesinlikle caiz olmamasına rağmen gayrimüslimlere (meselâ Navarra ve Wannaca Kralı’na) kız verir, damatlarında din iman aramazlar. Özenti gençler İspanyollar gibi giyinir, flemenko, şal, raks dalgasına takılır, fiesta, siesta kovalar. Papyon, şapka, fırfır etek derken kendileri gibi olmaktan çıkar, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. 

Devlet adamları çözülmeye ön ayak olur, Hristiyanlarla birlikte yılbaşı kutlamalarına katılırlar. Uzatılan kadehleri bir geri çevirir, iki geri çevirir, üçüncüde şişenin dibine vururlar. Sonra çalsın sazlar, oynasın kızlar. Şarap, arak derken haşhaşa da bulaşır ve sapık supuk işlere kalkışırlar. Uyuşturucunun kayganlaştırdığı zeminde ahlâki çöküntü fren tutmaz. Belki mutedil yaşayanların sayısı daha fazladır ama facirlerle fasıklar ortada dolanır, hâkim olur havaya. 

AH O FİLOZOFLAR!

Biliyor musunuz? Asıl yıkım ayyaşlardan, meyhurlardan değil felsefecilerden gelir. Bunlar sinsi bir çalışma içine girer habire vesvese pompalar, kafa bulandırırlar. Meselâ çağının Aristo’su diye anılan İbn-i Rüşd, işi gücü bırakıp Yunan filozoflarına şerhler yazar. Gayrimüslimler bunlara özellikle sahip çıkar, yayılmasına çalışırlar. Yahudi asıllı İbn-i Meymun, İbn-i Rüşd’ün çalışmalarını Latince’ye çevirir, sağa sola yollar. İbn Meymun sonra Mısıra gidecek Fustat’ta Yahudi cemaatine reislik yapar, Yahudi Hukuku, Mişna Tora, Delâletü’l-Hâ’irîn gibi kitaplara imza atar.  

İbn-i Rüşd ise aklıyla vahyi bir tutar, felsefecileri ulemâ-i râsihundan sayar ve müteşabih âyetleri kafasına göre yorumlar. Sığ görüşlerini allar pullar, adını “hür düşünce” koyar. Zamanla “sen kalbe bak, bizim içimiz temiz”ciler piyasayı kaplar, ibadet ehlini alaya alırlar. 
Bunlar Server-i Kâinatın sünneti seniyyesine uymaz, cemiyete yön veren hadisi şerifleri müstehzi bir tebessümle karşılar, “Kim duymuş, kim aktarmış, söylendiği ne mâlum” gevşekliğine düçar olurlar. Ardından mezheb imamlarıyla uğraşmaya başlar, müçtehitlere sataşırlar. 
Sivri sözlerinden dolayı zamanın Voltaire’i sayılan İbn-i Rüşd’ün kitapları bir ara Fransız Üniversitelerinde okutulursa da Allahü teâlânın ilmini, iradesini, kudretini tartıştığı için Paris Consil’i tarafından (1209) yasaklanır. Hatta İbn-i Rüşd’ün fikirlerini savunan Hollandalı bir papaz (Hermann van Riswick) ateşte yakılır. 

ŞÖHRET AFET

İbn-i Hazm ise bir vezir çocuğudur, mükemmel eğitim alır. Acem ya da İspanyol asıllı olduğunu söylenir. Önceleri hadis, tefsir ve kelam üzerinde yoğunlaşır ve Şâfi fıkhı üzere ders yapar. Ancak şöhreti kaldıramaz, gün gelir İslâm âlimleriyle arası açılır. İbn-i Hazm’ın çizgisindeki zikzaklar halis müminlerin gözünden kaçmaz, hakkında “huzuru bozduğu” gerekçesiyle takibat yapılır hatta. 

Avrupa’da Avempace adıyla tanınan İbn-i Bacce ise İbn-i Sînâ ve Fârâbî ekolünün sadık takipçisidir, daha ziyade mûsikî üzerine kafa yorar. Felsefeciler de kendi aralarında gruplara ayrılır, ancak Ehl-i sünnete düşmanlık konusunda mutabık kalırlar. Allah ondan razı olsun İmam-ı Gazali hazretleri felsefeyi “felsefecilerin usulüyle” yıkar (Tehâfütü’l-Felâsife). 

Filozoflar başlangıçta ciddiye alınmasalar da cemiyette defektler açar, milleti millet yapan değerleri sulandırırlar. Hususiyetle “Hristiyanlarla Yahudiler de cennetliktir” cümlesine vurgu yapar, küffara malzeme sunarlar. Eh adamlar da fırsatı değerlendirir “Biz cennetliksek İslâm’a ne gerek var” der, Endülüs’ün “varlık sebebini” sorgular. 

İspanyollar kan dökmeye başlayınca fasıklar, felsefeciler, diyalogcular kabuklarına çekilir, namerde sığınırlar. Zikredilen güruh meydana çıkmak yerine, kirli ilişkilerle hengameden sıyrılmaya bakar. 

ORTALIK KARIŞINCA

Ünlü tarihçi İbn-i Hayyan “Endülüslülere öyle bir düşman korkusu musallat olmuştu ki” diye yazar, “Bunlar yolda bayırda ehl-i saliple karşılaşsalar, sırtlarını döner kaçardılar. Kuldan zaten sıkılmaz, Allah’tan da utanmazdılar.” 

Hasılı Müslümanlar kaybedecek şeyleri olmadığı günlerde kazanır, mal, mülk, rütbe itibar kovalamaya başlayınca tepetaklak olurlar. Bir başka deyişle taklit edildikleri gün zirvededirler, taklide kalkınca esamileri okunmaz. Benzemeye çalıştıkları taifenin ardına takılır ve yok olurlar. 
Başa dönelim üç günde sökülüp atılacağı sanılan küçücük Asturias Krallığı yukarıda sayageldiğimiz sebeplerden dolayı kök salar, diğer Hristiyanlar da cesaret alır, ayağa kalkar. Aragon, Navar, Leon, Kastilya ve Portekiz Krallıkları aradıkları zemini bulur ve Sultan’a kafa tutarlar... (devam edecek)

Kaynak: Türkiye Gazetesi

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...