Güneşimiz battı! Ömer bin Abdülaziz Hazretlerini hizmetçisi şehit etti

Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Güneşimiz battı! Ömer bin Abdülaziz Hazretlerini hizmetçisi şehit etti
Yaşam Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Kötüler hep oldu, hep olacak. Bu büyük insanı çekemeyenler hizmetçisini ayartıp yemeğine zehir koydurdular. Öyle sevilmişti ki, rahipler bile ölümüne ağlaştılar.

ÖMER ÇETİN ENGİN / İLAHİYATÇI - Bir gün adamın biri gelir, “Efendim filan kimse, sizin için şöyle, şöyle söylüyor”. Ömer bin Abdülaziz; “Bak buna laf taşımak derler, şimdi seni derhâl yollamam lâzım kadıya. 

-Cezası mı var yoksa?

-Eğer yalancı isen, Hucurât sûresinin altıncı âyet-i kerîmesine göre; yok yanıldınsa, Kalem sûresi on birinci âyet-i kerîmesine göre mahkûm olursun. İstersen üçüncü bir hâli tercih edelim, git helallik iste, gönlünü al, seni de evine göndereyim ondan sonra.

Bir daha birilerinin aleyhinde konuşmak mı? Asla!

YARI YARIYA

Şairin biri Haremeyn valisi olduğu yıllarda Ömer bin Abdülaziz’e bir şiir sunar. Çıkarır on bin dinar verir. Aradan yıllar geçer, artık koca Emevi Devleti’nin halifesidir. Şair çok daha sanatlı beyitlerle gelip kapısını çalar. En az 100 bin bekler bu defa... 
Ömer bin Abdülaziz, methedilmekten hoşlanmaz ama adamı savmak da yakışık almaz... Şaire döner “Hepi topu 500 dirhemim var” der, “Kabul edersen yarısı sana, yarısı bana!” Şair 250 dirhemi alır, kesesine koyar. “Bereketini görürüz inşâallah.”  

Yıllar sonra “Ben böyle para görmedim” diyecektir, “Harcadım harcadım bitmedi, ne zaman elimi atsam bir şey çıkardı mutlaka...” 

KABRİN DİLİNDEN

Ömer bin Abdülaziz bir cenaze olsa mutlaka koşar, ibret almaya bakar. O gün de bir dostunun defnine katılmıştır. Millet dağılır, o bir kuytuya oturur, başı ellerinin arasında... 

Gençler gelir yanına çöker, “Hayrola?” 

- Hiiç... Kabirle konuşuyordum da... 

- Kabir ne diyebilir ki insana? 

- Onların kefenlerini yırttım, kanlarını emdim, vücutlarını parçaladım, azalarını dağıttım. Ellerini kollarından, kollarını omuzlarından ayırdım. Ben makam mevki sâhibi ayırmam, genç yaşlı tanımam. Hani, sizden önce yaşayanlar? Onlar da büyük beldeler kurdular, derin kanallar kazdılar. Sıhhatlerine, paralarına, kuvvetlerine aldandılar, günaha daldılar. Herkesin imrendiği sultanlar göz açıp kapayıncaya kadar yaşadılar. Kurtlar, böcekler kemiklerini sıyırdı, şimdi toprak oldular. Onların da köşkleri konakları, oğulları uşakları vardı, ne zenginlere zenginliği yaradı, ne de fukaranın fakirliği kaldı. O hatiplere sor, dilleri neden oynamıyor? O zeytin gözlüler, niçin bakmıyorlar? Nerede o nâzik tenliler, keman kaşlılar. Dostları çoktaaan unuttu, terk edip kuytuya bıraktılar. Söyleyin bana ölümden kim kaçmış, hem Ömer nasıl kaçar? 

SÜT MESELESİ 

Meşhur menkıbedir bilirsiniz. Hilafet yükünü omuzlayınca Hazret-i Ömer’in (radıyallahu anh) uykuları kaçar, çıkıp sokakları arşınlar. İşte münevver beldede kol gezdiği o gece kulağına bir ses gelir: “Şu suyu süte katsana!” 

- Ama anne Emîr-ül-Mü’minîn süte su katmayı yasaklamadı mı? 

- Amaaan boşveer. Nerden görecek? 

- Allahü teâlâ görüyor anne! O her şeyi biliyor. 

Hazret-i Ömer ihlâslı sesin sahibini merak eder, araştırır soruşturur, karşısına hanım hanımcık bir kız çıkar. Onu oğlu Asım’a nikâhlar. İşte bu kızcağız Ömer bin Abdülazizin ninesi olur. Farkında mısınız? Mesele geliyor dolaşıyor süte düğümleniyor.

Temiz süt, helal lokma!

KATİLİYLE YAN YANA

Ömer bin Abdülaziz hazretleri “Âhiretini dünyalık için satan ahmaktır” buyurur “Âhiretini başkasının dünyalığı için satan ise ahmak kere ahmak!” 

Hâsılı ne yer, ne yedirir, gayrimeşru iş kovalayana nefes aldırmaz. Onlar da hizmetçisini ayartır, yemeğine zehir kattırırlar. (Hicri 101) 

Mübarek, bir lokma almıştır ki, vaziyeti anlar. Derhâl çağırıp sorar: “Sana bir fenalığım dokunmadı, bunu neden yaptın bana?” 

- Yâ Emir-el-Mü’minîn! Çok para verdiler.

-Ne kadar?

-Bin altın. 

- Nerede onlar? 

- Evimde sakladım. 

- Getir o altınları, hazineye bırak!

Altınlar yerini bulur, köleyi bağışlar. 

NİYET HAYR, AKIBET HAYR

Ömer bin Abdülaziz silsile-i âliyyenin 4. halkası Kasım bin Muhammed’e hayrandır. “Elimde olsa hilafeti ona bırakırdım” der hatta. 

Gücü kuvveti azalıp da, benzi solunca eşi dostu “Ailene beytülmâlden bir şeyler ayır” derler, “Düşmesinler dara.” 

-Eğer çocuklarım sâlih olurlarsa, A’raf sûresinin 196’ıncı âyet-i kerîmesi yeter. Yok kötü olacaklarsa niye destek vereyim onlara? 

Halife’nin vefatına (40 yaşındadır daha) rahipler bile üzülür, “Güneşimiz battı” diye ağlaşırlar. Mübarek sadece iki sene iktidarda kalmıştır, onu takip eden yirmi beş sene boyunca zenginler zekât verecek fakir bulamaz. Vazifeyi devralan Halîfe Zeyd ibni Abdülmelik, kız kardeşi Fâtıma’yı çağırır, beytülmale bıraktığı mücevherleri önüne koyar, iâde etmek ister kibarca. 

“Vallahi kabul etmem” der, “Ben Ömer’e sağlığında itaat etmişim, isyankâr mı olayım vefatından sonra!”  

Kaynak: Türkiye Gazetesi

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...