Abdüllatif Uyan

Hazret-i Mevlâna zamanında Bedreddin-i Tirmizi adında biri "simya" ilmiyle, yani "altın yapmakla" uğraşmaktadır.

Bir gün Selçuklu padişahı Sultan Rükneddin, bir adamıyla bir kese "altın" hediye gönderdi Hazret-i Mevlâna'ya.

Hazret-i Mevlâna zamanında biri vardır ki aleyhinde konuşur bu zatın.

Hazret-i Mevlâna'yı çok seven bir kişi "ölüm hastalığına" yakalanır.

Mevlâna hazretleri bir gün dergâhında sohbet etmektedir ki içeri "üç kişi" girer.

Hazret-i Mevlâna'yı çok seven bir tüccar vardır.

Bir gün Hazret-i Mevlâna geç vakit eve gelir.

Mevlâna hazretleri, her veli gibi merhamet sahibidir.

Hazret-i Mevlânâ bir gün çok sevdiği Hüsameddin Çelebi adındaki talebesinin bağına gider. Oturup sohbet ederler.

Mevlâna hazretleri, âlim ve velidir.

Mevlâna hazretleri zamanında "bir âlim" vardır ki bu büyük velinin kıymetini bilmez.

Hazret-i Fatıma, Peygamberimizin tarifleri üzere güzelce başını bağlayıp örttükten sonra içeri girmeme izin verdiler.

İmran bin Husayn (radıyallahü anh) anlatır: "Bir gün Efendimiz bana 'Yâ İmran! Kızım Fatıma rahatsızmış. Gel seninle ziyaretine gidip hatırını soralım' buyurdu.

İmran bin Husayn (radıyallahü anh) anlatır:

Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn (radıyallahü anh), midesinden rahatsızlanmış, ishale yakalanmıştı.

Vaktiyle "üç kişi" bir yolculuğa çıkarlar. Bir dağda akşam olur. Bir mağaraya sığınırlar. Dağdan koca "bir kaya" yuvarlanır.

Eşrefzade Bursavi hazretleri bir gün şunu anlattı sevdiklerine; "Bir kimsenin babası birden 'felç' olur...

Allah dostlarından Eşrefzade Bursavi hazretleri, bir sohbetinde;

Eşrefoğlu Rumi hazretleri, gençliğinde Hüseyin Hamevi hazretlerinin dergâhında hizmet edip nefsini temizliyordu.

Eşrefzade Rumi hazretleri bir gün şunu anlattı talebesine: