Abdüllatif Uyan

Hazret-i Mevlânâ zamanında, Moğol Valisi zalim Noyan Han Konya'yı muhasara eder, kuşatır.

Bedreddîn-i Tirmizî adında biri simya ilmiyle yani altın yapmakla uğraşmaktadır.

Bir gün Selçuklu Pâdişahı Rükneddîn, biriyle bir kese altın gönderdi Hazret-i Mevlânâ'ya.

​Mevlânâ zamanında, bir kimse bilmez bu zatın büyüklüğünü.

Hazret-i Mevlânâ'yı çok seven bir mümin ölmek üzeredir.

​Mevlânâ hazretlerine, bir gün üç kişi gelir. Üçü de nurani kimselerdir.

Hazret-i Mevlânâ’yı çok seven bir tüccar vardır.

​Bir gün Hazret-i Mevlânâ’yı hanımı evde göremez.

Mevlânâ hazretleri, her velî gibi merhamet sâhibidir.

​Hazret-i Mevlânâ, bir gün çok sevdiği talebesi Hüsâmeddîn Çelebi’nin bağına gider.

Mevlânâ hazretleri büyük velîdir.

​Mevlânâ hazretleri zamanında bir âlim vardır ki, bu büyük velînin kıymetini bilmez.

​İmrân bin Husayn (radıyallahü anh) anlatır: Hazret-i Fâtıma, Efendimizin târifleri üzere başını bağlayıp içeri girmeme izin verdiler. Efendimiz ve ben içeri girdik.

İmrân bin Husayn (radıyallahü anh) anlatır:

İmrân bin Husayn anlatır: Resûlullah Efendimiz, düşman askerleriyle karşılaştığı zaman en önce vuran O olurdu.

Eshâb-ı kirâmdan İmrân bin Husayn (radıyallahü anh), midesinden rahatsızlanmış, ishale yakalanmıştı.

Vaktiyle üç kişi yolculuğa çıkar.

Eşrefzâde Bursavî hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine: Bir kişinin babası, felç olur. Bütün hizmetlerine oğlu bakar.

Eşrefzâde Bursavî hazretleri bir gün bâzı sevdiklerine;

Eşrefoğlu Rûmî hazretleri, gençliğinde Hüseyin Hamevî hazretlerinin dergâhındaydı.