Halime Gürbüz

​Hava çok soğuk, güneş yok… Tadım da… Buzdolabının yumurtalıkta kalan yarım limon gibi, Fransızcada söylenemeyen ‘r’ harfi gibiyim. O zaman yine yeniden ortaya karışık devam edelim…

Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyet etmeye döner. Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardaklarıyla gelir.

​Eşiyle memlekete giderken ön koltuğu kaynanaya kaptırmış yeni gelin gibi uyandım bugün… N’aapıyoruz? Ortaya karışık devam ediyoruz…

Besleyici, lezzetli, sağlıklı, faydalı bana göre de dünyanın ilk hazır çorbası… Tarhana… Tarhana ismini ‘Darhane’den alıyormuş. Eskiden dar gelirli ailelerde ‘ne yapsam da bir yemek oluştursam?’ ‘ne yapsam da bu çocuklar doysa’ düşüncesiyle evdeki malzemelerle hazırlanan bir yemekmiş ve günümüze kadar tazeliğini korumuş. İşte tarhananın adının nerden geldiği ve anısı:

Bazen kendimi büyük çaydanlığın kapağı kadar gereksiz hissediyorum… Yağmurdan, kapalı havadan olabilir diyor ortaya karışık devam ediyoruz…

Düğünde mendil bulamayınca elini nereye koyacağını bilemeyen halay başı gibiyim… Bir kısmınız eski tarz yazı istiyor bir kısmınız ortaya karışıklar için mail mesaj bombardımanı yapıyor. Ne edelim? Bir eski usul bir ortaya karışık devam edelim… - Hanimiş benim hayallerim? Neredelermişş? Aaa, yıkılmış…

​ABD’ye 1950’lerin başında göç etmiş Suriye Humuslu Abdülfettah Candali, Joanne Simpson adlı Amerikalıyla tanıştığında siyaset bilimi yüksek lisans öğrencisiydi.

Islak mendil alırken istenmeden paketten çıkan ve pakete geri tepilen ikinci mendil gibi hissediyorum… Mesele etmiyor ortaya karışık devam ediyorum;

Kendi bayramlarında tatile kaçanlar “cadılar bayramı”nı kaçırmaz oldu, Noel Baba’lı yılbaşılar âdet, lohusa şerbetine “ıyyk” tepkisi verenlerde “baby shower” partisi moda oldu... Akıtma’ya krep, pancake demeler, ağızlarda bol ecnebice az Türkçe kelimeler özentiliğin zirvesindeler…

​Atalarımız “Dost sanma şanlı vaktinde dost olanı, dost bil gamlı vaktinde elinden tutanı’’ demiş… Efem, vakti zamanında bir baba oğul konuşuyorlarmış. Babası oğluna sormuş, “Senin kaç tane dostun var?”

​Marketten gelen ebeveynlerin poşetinde abur cubur arayıp sadece temizlik malzemeleri gören çocuk gibiyim, öyle bir efkâr var. Devam etsin o vakit ortaya karışıklar…

Kim kimin imtihanı, kim kimin mükâfatı bilemezsin…

​Siz arabanın arka koltuğunda oturup öndekilerin muhabbetine ortak olmaya çalışmanın zorluğunu bilir misiniz? Böyle ortadan ileri çıka çıka… Tam da bu ruh hâliyle başladım haftaya.

​Adamın biri bir gün Timur Han’a başarının sırrını sorar. Timur Han adama: “Şimdi sen parmağını benim ağzıma sok, ben de parmağımı senin ağzına sokacağım ve aynı anda ısıracağız. O zaman başarının sırrını anlayacaksın!” der.

​Azizim, dünyanın 4'te 3'ü suyla kaplı olduğundan hayallerimizin çoğunun suya düşmesi çok normal değil mi? diyerek nispeten pozitif başlıyor, ortaya karışık devam ediyoruz;

​Hayat bazen kare battaniyenin uzun tarafını bulmak gibi.

Bugün Ankara’nın denizi gibiyim; öylesine dalgalı, öylesine deli, öylesine serseri… Şaka şaka, bir haftadır hastanede refakatçiyim, sanırım biraz bunaldım.

Yetişkin bir fil, bir tonluk yükü hortumuyla kolayca kaldırabilir. Ama siz hiçbir sirke gidip bu dev hayvanların sessizce küçük bir kazığa bağlandıklarını gördünüz mü?

​Audrey Hepburn’e güzelliğin sırrını sormuşlar. Hepburn bu soruya karşılık aşağıdaki tarifi vermiş: “Çekici dudaklara sahip olmak istiyorsanız, dudağınıza tatlı sözden başkasını dokundurmayın.