Halime Gürbüz

Bu ses, tarihin derinliklerinden gelen bu ses; bir kez daha hatırlattı bu büyük millete kim olduğunu!.. Darbe girişiminin ilk adımın atıldığı Boğaziçi Köprüsü’nde, tek başına bir kadın tankların üzerine yürüyordu... Yüreğinde iman vatanı adına cuntacılara hesap sordu!.. Aldığı cevap tanktan ateş, “Git yoksa vururuz!” oldu. “Vuracaksan sırtımdan vur” diyerek diğer vatanseverlerin yanına dönerken üzerlerine kurşun yağıyordu!!

Cin olmadan adam çarpmaya çalışanlara, kendini akıllı zannedenlere ve tüm muhatabını küçümseyenlere gelsin…

Bu kış pek kar yağmadı, yaz fena geçecek dendi, küresel ısınma sebep gösterildi, ‘yağmur sel dolu geliyor dikkat’ alarmı verildi falan derken evet sonunda sıcaklar geldiii... Ama ne sıcak, höfff... essmiyor...

Aslında ben de diyebilirdim ama Bernard Shaw söylemiş; “Bir iyilik, bir gülümseme, tatlı bir bakış, iyi bir dilek… Aslında mutlu olanlar, bu küçük şeylerin huzuruna varmış olanlardır.”

​Seçim telaşından es geçmiş olmayalım, 17 Haziran, Süleyman Demirel’in ölüm yıl dönümüydü.

Seçim gününün tek cümlelik özeti; “Adam kazandı!..” “Elli bin avukatı YSK’nın önüne çağırabilirim” diyen Muharrem İnce, “az daha dayanın biz kazanıyoruz” diye çığlık atan İnce, milleti sandık başlarında sabahlatan yine İnce... Ama kendisi seçim gecesi ortadan kayboldu. Hem de hiçbir açıklama yapmadan…

“Kime verdin?..” Günün sorusu bu; oyunu kime verdin?.. Meraklı milletizdir ya biz. Henüz tanıştığı insana bile eşini, işini, maaşını sorabilen, önünden geçtiği binaya “kaç para gitti acep?” hesabına giren, Kurban Bayramında eşi dostu arayıp “et nasıl çıktı?” diye kontrol eden millet tabii ki oyunuzun rengini merak edecek. Ben merak etmiyor ama “İlle de oy kullanınız efem” diye rica ediyorum… Yüreğinizin sesini dinleyin, vatandaşlık görevinizi yerine getirin. Sonrası ise malum işte, akış klişe;

Gerçi her ikisi de fıkra gibi sağ olsunlar, iyi ki varlar ama bu fıkra da fena değil; Efem, Kemal Kılıçdaroğlu, seçime günler kala son çırpınışlar minvalinde dış destek aramak için Amerika’ya gitmiş… ABD Başkanıyla kapalı kapılar ardında görüşen Kılıçdaroğlu, Donald Trump’a liderlik felsefesinin ne olduğunu sormuş. Trump bu soruya "Çevremi akıllı insanlarla doldurmak!.." cevabını vermiş... Bunun üzerine Kılıçdaroğlu kendisine çevresindeki insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini sormuş. Trump da "Onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum" diye cevaplamış ve "İzin verin göstereyim" demiş...

Hız sınırını önemsiz ve hatta gereksiz bulanlar, sinyalsiz şerit değiştirenler, uyarı levhası okuma özürlüler, emniyet kemerinden sıkılanlar, bodoslama sollayanlar, o telefonu zaten hiç elinden bırakmayanlar…

Genetik olduğundan şüphe ettiğimiz "merkezî yerde kuru yemişçi açma saplantısı"nı bir kenara bırakırsak, herkes kârlı yatırım peşinde. Ben mi? Plaka okumak, kitap dizmek gibi otistik zevklerim arasında, ekran altından geçen borsa şeridini takip etmek olsa da bu işlerden hiç anlamam. O sebeptendir ki; bir bilene, Yatırım Uzmanı Bora Ayaklıborsa’ya danışalım dedik.

Kadınlar evcimen ve naif yapılıdır. Oysaki erkekler öyle değil. Onlarda doğuştan avcılık, adrenalin tutkusu var. E günümüz hayatında bu mümkün olmadığına göre ne yapacaklar; spor… Analar bacılar kızmayınız, engellemeyiniz, bırakınız saha maçlarında deşarj olsunlar... Koşsun, bağırsın, çağırsın, düşsün yaralansın, mücadele etsin dalaşsın rahatlasın. Rahatlasın ki; evdekilere sarmasın!.. Di mi ama?.. Arada seyirci olarak siz de gidin, eğlenin. Çünkü bir hayli enteresan tipler var;

Vakti zamanında zengin ama mutsuz bir hükümdar varmış. Mutlu olmak için ne kadar uğraşsa da mutlu olamıyormuş.

Şükür bu ramazan havalar serin gidiyor, susuzluk pek yok… “Ah-ı aaah… Nerde o eski ramazanlar?..” diyesim vardı daha genele yaydım; nerde o eski zamanlar?… Adım başı olmasa da sıklıkla çeşmeler vardı, başında yanında iple bağlı metal bardaklar olan. 'Filan kişinin hayratıdır' yazardı… Övünmek gibi olmasın, 'Türkiye Gazetesi Çeşmeleri’nden kana kana su içtiğimiz yıllardı. Sonra sular pet şişelendiler, kayboldu gitti çeşmeler. Sokakları bırakın evdeki sular bile şişelendi. O bel fıtığına sebep tipsiz damacana su şişeleri…

Haset, tedavisi mümkün olmayan en öldürücü ahlâk hastalıklarından... Özenmenin, "neden ben değil?" temalı karanlık kısma geçişi. Başkasının balını kedi ağzına zehir etme derdi... Kadın erkek, genç yaşlı fark etmeksizin sağanak kötü huy... Ve maalesef çılgınca arttı!.. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; vakti zamanında eşinin dostunun, konunun komşunun, tanıdığın tanımadığın, akrabanın iş arkadaşının başarısına, kazancına, saadetine sevinen, mutlu olan takdir eden insanlar yaşardı... Da... Nereye gitmiş onlar?

Ramazanın her şeyi güzel ama çoğumuz için en keyiflisi, telaşlısı, cümbüşlüsü sahur…

Bir doyumsuzluk hâli sardı bizi gidiyor… Daha çok, daha fazla, daha iyisi, daha havalısına sahip olma hırsı… Ve bunları göstere belgeleye hava atma ihtiyacı!..

CHP CB adayı Muharrem İnce, telefonla bağlandığı televizyon programında Kılıçdaroğlu'nu bile gölgede bırakacak bir çıkış yaptı. “Amerikalılar beni aradı, Türkiye FETÖ'yü ABD'den usulüne göre istememiş” ifadesini kullandı. Sunucunun 'kim aradı?' sorusuna cevap vermeyip 'hepinize iyi geceler' diyerek telefonu kapattı! Sanırım Sayın İnce bu beyanatın sonuna “Deeermişim, tüm ortamı gereeeermişim”i eklemeyi unuttu…

Ayların en güzeli mübarek ramazan ayı başlıyor… Sıcacık pidesiyle, mahya ışıklarıyla, mahalle davulcusuyla, hurmasıyla, güllacıyla, oruç asabiyetiyle, sabrıyla, iftar trafiğiyle, teravihiyle, huzuruyla ibadetiyle bir ramazana daha kavuştuk… Bereketimiz de neşemiz de bol olsun...

Ramazana günler kaldı, hepimizi hem sevinç hem telaş sardı... Stoklar yapılmalı, hurma alınmalı, eksikler tamamlanmalı. Marketler yaşadı... Ve fakat kasada bizi ciddi bir tehlike bekliyor unutulmamalı.

Malumunuz, siyasetle pek işim olmaz. Olmazdı da. Sosyal medyada dolaşan esprili paylaşımı görene kadar…