Halime Gürbüz

Her ülkenin kendine has jest ve mimikleri apayrı bir beden dili var. Kenya'da Masailer selamlaşmayı tükürerek yaparken, Etiyopya'da omuz atılıyor. Enteresan mı? E bizim de bazen yolda tanıdık görünce dibine kadar arabayla sessizce sokulup kornayı köklemek, üzerine araba sürmek "samimi selamlaşma" sayılıyor. Diğer beden dili ipuçları ise şöyle sıralanıyor;

Yeni neslin ayarsız sıfatlar, fiiller, kelimeler keşfetmesi sonucu keşmekeş bir jargon oluştu. Sokak kültürünün etkisiyle gelişip sosyal medyada vücut bulan, neredeyse yeni bir dil hâline gelen kullanımlar maalesef hızla yayıldı ve en olmadık ağızlara bile yapışıp kaldı!.. İşte duyulduğu anda kullananın ağzına naylon helâ terliğiyle vurma isteği uyandıran yeni nesil laflar;

Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek biri olup olmadığını sorar.

Köyde yaşlı semerci Bekir Usta ölmüştü, Tüm eşekler toplanıp kahkahayla gülmüştü! Düşünmeden sonunu tepindiler durmadan, Bayram yaptılar sanki bir büyüğe sormadan.

Hitler döneminde Almanya’dan kaçıp Türkiye’ye yerleşen Alman aydınlarından Prof. Dr. Fritz Neumark’ın bir söyleşi tutanağına rast geldim. 1952 yılına dek Türkiye’de yaşayan, iktisat öğreniminin gelişmesinde ve gelir vergisi yasalarının hazırlanmasında önemli katkıları olan bu Yahudi asıllı Alman iktisatçı bir gün İstanbul Üniversitesi’nden bir grup talebesiyle Boğaz’da seyahate çıkar. Gezi sırasında öğrencilerinden biri profesöre sorar; “Avrupa bizi neden sevmez hocam?” Prof. Neumark şu cevabı verir:

Arkadaşla dost arasındaki fark ne ola ki dense, biri sallama çay diğeri hakiki lezzetli demleme çay derim. Çünkü;

Eğitim filosuna bağlı bir savaş gemisi, fırtınalı bir havada gece karanlığında yol alıyordu. Yer yer sis de vardı ve görüş alanı dardı. Bu nedenle geminin komutanı da köprüdeydi, bütün faaliyetleri denetliyordu.

Siyahi Amerikan başkanından turuncu ABD başkanına geçildi geçen hafta.

Bir otobüse biner binmez güneşin hangi tarafa geleceğini hesaplayıp diğer tarafa oturan yurdum insanından neden Galileolar çıkmadığına hayret ederim bir de neden dünya çapında sörfçüler çıkaramadığımıza. Neden? Çünkü her gün toplu taşıma araçlarında sörfün kralını yapıyoruz.

Denizli'de 62 yaşındaki bir anne (Ş.G), tartıştığı 38 yaşındaki oğlu H.G’ye naylon terliğini fırlattı. Bunun üzerine ‘evlat’ polise giderek şikâyetçi oldu. Otuz sekiz yaşındaki mini mini minnacık yavrucağıza ayağından çıkarıp fırlattığı naylon terlik, 'silah' sayıldı ve anne hakkında 'kasten basit yaralamaya teşebbüs' suçundan 2-5 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Terliğin isabet etmediğini ifade eden anne ise “Evladına kızınca terlik atmayan anne var mı?" diyerek kendini savundu. Şaka gibi ama maalesef gerçek... Çok şey derdim de neyse keyfimizi bozmayalım işe mütebessim tarafından bakalım.

“Bir milleti yok etmek isterseniz askerî istilaya lüzum yoktur; tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevî değerlerini, ahlâkını yozlaştırmak kâfidir.” Peyami Safa

Teknoloji söz konusu olduğu zaman kadınlara; “Siz bi kenara çekilin, anlamazsınız” denir. Bir mühendis olarak zoruma gitse de üniversitelerin mühendislik bölümlerinde okuyan kız öğrenci sayısı az zannedilir.

Kadınlar silmeyi sever… Elinde bez bütün gün orayı burayı sile

Düzgün ve doğru iletişim kurmak önemli. Lakin herkesin harcı değil...

Biz çocukken, arabaların emniyet kemeri, kafalıkları ve hava yastıkları yoktu... Arka koltuk ‘çocuk koltuğu olmaksızın” tehlikeli değil bilakis eğlenceliydi... Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerinin ve deterjanların üzerinde çocuk kilitleri yoktu... Kasksız bisiklete biniliyordu. Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan, köy çeşmesinden su içiliyordu...

Thomas Edison... İnsanlık tarihinin en büyük kâşiflerinden... Öksürse buluş olan bu kâşif 1847 yılında Amerika’da dünyaya geldi. Yedi yaşında başladığı okuldan üç ayı bile tamamlamadan 'algılama güçlüğü sorunu' nedeniyle uzaklaştırıldı!

Evet o bir bağımlılık...

ABD’nin Kansas eyaletinin Elkhart kentinde, yoksul bir ailenin çocukları olan iki kardeş, bir okulda çalışıyorlardı. Her sabah sınıflardaki sobaları yakmak onların göreviydi…

Temel lüks bir otele tatile gitmiş.

O bir, bolluk bereket timsali! O biir, mutfak dalında doktora tezi! O biiir, tatlı âleminin yamalı bohçası, rejimdeyken bile kazara iki kâse yenileni! E başlamışken aşure tarifimizi de verelim di mi?