Hasan Yavaş

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: "Allahü teâlâya ve âhirete inanan hayırlı söz söylesin, yahut sussun!"

Kulun cüz'î irâdesi herhangi bir şeyin olması için kâfi bir sebep değildir. Önemli olan Allah'ın dilemesidir.

İnsanın, karşısında sağır varmışçasına bağırarak ya da kavga ediyormuş gibi öfkeli bir ses tonuyla konuşması, doğru değildir.

"Resûlullâhın (sallallâhü aleyhi ve sellem) konuşması her dinleyenin rahatlıkla anlayabileceği şekilde açıktı."

"Allah’ı zikretmeksizin çok konuşmak kalbi katılaştırır. Katı kalbli olanlar ise Allah’tan en uzak kimselerdir."

"Andolsun ki Resûlullah, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir."

İmân ile ölenlere hatm-i tehlîl yapmak, yani 70.000 Kelime-i tevhîd okuyup, sevâbını rûhlarına hediye etmek çok faydalıdır.

"Af ve mağfiret eylediğin ve Cehennemden âzâd eylediğin kullarının meyânına [arasına] bizleri de dâhil eyle Yâ Rabbî!”

İslâmın namus ayı olan Ramazân-ı şerîfte özürsüz oruç tutmayanlar, ona hürmet etmemiş, İslâmın namus perdesini yırtmış olurlar.

Muhabbetin kaynağı, herkesle iyi geçinmektir. Kimsenin kusurunu görmemeli ve araştırmamalıdır.

Allahü teâlâ, kullarının çok ibâdet yapmaları, dua ve tövbe etmeleri için bu gün ve geceleri sebep kılmıştır.

Ya Rabbî! Bu ayda tuttuğumuz oruçları kabul eyle! Sen bizleri Ramazan-ı şerifin şefâatine nâil eyle!

“Sofra başında kendinizi Allahü teâlânın huzûrunda biliniz. O'nun verdiği nîmeti yediğimizi unutmayınız!..”

"Eshâbım temizliğe çok dikkat eder. Acıkmadıkça bir şey yemez ve sofradan, doymadan önce kalkar."

Doyduğu hâlde yemeğe devam etmek haramdır. Haramdan kaçınmak, farzı yapmaktan da çok sevaptır.

Yemek yerken; açlığı gidermek, nefsin hakkını vermek ibâdet ve tâatleri yapabilecek kuvveti, enerjiyi kazanmak kastetmelidir.

Dinimiz, baştan başa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenâb-ı Hakk'ın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır.

"Çocuğa güzel isim vermek, dinini öğretmek ve vakti gelince evlendirmek, evlâdın babası üzerindeki haklarındandır."

İlmi ve güzelliği dillere destan olan Fâtıma-i fakîhe, büyük âlim Alâüddîn-i Semerkândî’nin kızı, Alâüddîn-i Kâşânî’nin hanımıdır...

Bir genç, sâliha bir kızla evlenmişti. Gelin, ilk akşam damada “Kadınlara ait hayız ve nifas bilgilerini biliyor musun?” diye sordu...