İrfan Özfatura

Tac Mahal, Kutup Minar, Süleymaniye, Ayasofya... Bütün efsane eserler taştan yapılmıştır, turistlerin görmek için geldiği bir beton yoktur daha

Vezinle kafiye asıl kuraldı, Şiir eşkıyası bunları çaldı... 'Şiirin yerini düzyazı aldı; Şiirden geriye, bize ne kaldı?

Gaziantepliler, "kazana verdiğin zayi olmaz" diyorlar, "ölüsü bile para, bıkarsan satarsın zoru yok ya!"

Mahkûmlara sadece yatacak döşek ve yetecek yemek veriliyor. Hâlbuki üste başa, sabuna, havluya, çarşafa, diş macununa da ihtiyaçları var. Ve bilhassa kitaba...

Bazen yazar, şöyle karşıdan bakarsınız, "bunu ben mi yaptım" dersiniz şaşkınlıkla. Her yazı tektir, benzersizdir, ya olur, ya olmaz bir daha.

Aynı unu, aynı yağı, aynı fıstığı kullanabilir, aynı fırınları yapıp, aynı ustaları çalıştırabilirsiniz. Hiç uğraşmayın Gaziantep'teki gibi olmayacaktır.

Göz alabildiğine bağların uzandığı Ustrumca'nın bereketli topraklarında envai çeşit meyve ve sebze yetişiyor, şehir tüm ülkeyi besliyor....

Yaptığı üç boyutlu güllerle ebru sanatında yeni bir kapı aralayan Ali Çalışır, eserlerinde "Kul Ali" gibi mütevazı bir isim kullanıyor

Bayrampaşa Belediyesi tarafından yola çıkarılan Bereket Konvoyu bu yıl 11. defa Balkanlarda. Sözle kolay ama bu iş filan semtte ramazan çadırı kurmaya benzemiyor.

Boğalar eninde sonunda kapışacak, kozlarını paylaşacaklar. Eğer siz düzde güreştirmezseniz dağda bayırda koşuşur can yakarlar.

Doğa fotoğrafçısı arabaya, makineye yatırım yapar, vaktini harcar, biraz işleri aksar, azıcık çoluk çocuğunu ihmal eder, aç kalır, epey üşür ve devamlı cepten harcar.

Hatırlar mısın bilmem on sene evvel Kuyumcukent'in bulunduğu alan göldü.

Biliyorsunuz Yeniçerilerin siyasete soyunmaları Osmanlıya pahalıya patlar.

Haşa yaratmak kim biz kim? Yazarken nefes aldıran, kanını dolaştıran, elini oynatan kim? Hem o istidadı, o ilhamı kim bahşetti sana?

Hattat Fuad Başar: Ne bilgi vardı ne belge, ne alet, ne de malzeme. Yazmaya başladık ama el yordamıyla, emekleye emekleye...

İngilizler Kut-ül Amare'de 30 bin asker kaybeder, 13'ü general olmak üzere 481 subay ve 13.300 erle teslim olurlar.

"Surlara çıkarız, bin yıllık duvarın harcı erimiş, ayağınızın altından taşlar kayar. Sen kale kule çekmek için mevzi almışsındır, bir bakarsın aşağıda at eşek boğazlıyorlar."

İstanbul'a sorsalar ıssız adaya düşsen yanına alacağın üç şey? "Minarelerim" derdi ihtimal, "lalelerim bir de erguvan!"

Uyku derinleştikçe dil kökü, küçük dil, yumuşak damak gevşer sarkar. Hava geçiş alanı daralır, titreşim horlama şeklinde ortaya çıkar.

Trablusşam'da 400 yıllık Osmanlı konakları var. Halkın yarısının soyadı Çelebi, Derviş, Mevlevi, İstanbullu, İzmirli, Sancaktar, Bayraktar... Ancak!...