Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

Hükümet, el-pençe duran ilim adamı istemiyor. Türkiye'de siyasî otoritenin üniversitelere müdahalesine bakınca, bu kolay mı? Hele 1933 Üniversite Reformu düşünülürse...

Girit en geç fethedilen vatan toprağıdır. Elden çıkışı da sancılı olmuştur. Giritliler Rumca konuşur; ama şiveleri diğer Rumların anlamayacağı kadar farklıdır.

Avrupa, kâğıt, pusula, barut ve ateşli silahlar gibi buluşlarla, Müslümanlar sayesinde tanıştı. Garb aydınlanmasının bir sebebi de budur. Kâğıdın, Çin'de başlayan hikâyesi, Endülüs Müslümanları vesilesiyle Avrupa'da devam etmiştir.

Osmanlılar ilk defa 1529'da Viyana önlerine geldi. Kanuni Sultan Süleyman, kışın bastırması üzerine kuşatmayı kaldırdı. 1683'de Osmanlı ordusu ikinci defa Viyana surları önüne geldi. Bu ikinci kuşatma daha zorluydu. Hatıraları bugün bile canlıdır.

Eski bayramların tadı herkesin dilinde. Yenilen tatlılar daha tatlıymış, gezilen yerler daha güzelmiş, insanlar daha samimiymiş. Hayat, bayram gibiymiş! Bunlar pek çok kişiye masal gibi gelse de, eskiye nur yağıyor; bayramlar terapi gibi geliyor...

Fotoğraf bulunur bulunmaz Osmanlı ülkesine geldi. Osmanlı fotoğrafçıları dünyanın en usta sanatkârları olarak tanındı. Dünya liderleri onlara fotoğraf çektirmek için âdeta sıraya girmişti...

Bu yıl tahttan feragat modaydı. Papa, Hollanda Kraliçesi ve Katar Emiri'nden sonra 79 yaşındaki Belçika Kralı II. Albert, 53 yaşındaki oğlu Philippe lehine tahttan feragat etti. Karar âcilen alındığı için, son derece sade bir merasim yapıldı.

İnsanoğlu, her zaman uzun yaşamak, hatta hiç ölmemek ister. Ölümsüzlük suyunu arayan kahramanların serüveni, en eski efsanelerde geçer.

Aşk hayatlarının renkliliği ile tanınan Avrupalılar, nedense Hazret-i Peygamber'in aile hayatına öteden beri çok alâka gösterir. Bu yolda yazılmış mübalağalı, hatta uydurma romanlar, piyesler çoktur.

Küçükken yaşlılara çocukluk fotoğrafınız var mı diye sorardım. "O zaman fotoğraf mı vardı evlâdım?" derlerdi. Fotoğraf o zaman da vardı ama hayatımıza girip yaygınlaşması çok eski değildir.

fatih Sultan Mehmed'in vefatı bugün bile münakaşa mevzuudur. Eceliyle mi vefat etti, yoksa bir suikasta mı maruz kaldı? Hâlâ açık değildir.

SULTAN Hamid'in en küçük oğlu Âbid Efendi, sürgün yıllarında hep babasının yanında olmuştur. En son vefat eden padişah oğlu da odur.

Tevhid inancı ve peygamber geleneğine sahip oldukları için Yahudilerin Müslümanlığa hüsnü kabul göstermesi umulurdu. Ancak böyle olmadı. Medineli Yahudiler, bu yeni davete karşı önce çekingen; sonra düşmanca bir tavır içine girdi.

İlk padişahların ömrü at sırtında cephede geçmiştir. Sonrakiler ise iç ve dış gâilelerle uğraşmış; rahat yüzü görmemiştir. Bu da sıhhatlerine menfi tesir etmiştir.

İstanbul'un fethi, sıradan bir şehrin düşmesinden çok öte bir hâdisedir. Hem Türk-İslâm tarihinde, hem Avrupa tarihinde bir dönüm noktası olmuştur.

Osmanlıların geri kalmasını, çokları matbaanın geç gelmesine; bunu da bağnazlığa bağlar. Halbuki Osmanlı ülkesinde ilk matbaa Avrupa ile beraberdir. Ama rağbet görmemiştir. Neden mi?

Çokları, matbaada ilk kitap basan kişi olarak Johann Gutenberg'i bilir. Halbuki Gutenberg'den asırlarca evvel matbaa bilinir ve kullanılırdı.

Endülüs'ün en mühim şehirleri arasında yer alan Kurtuba, Gırnata, Sevilla zamanının ilim, sanat, fen ve kültür merkezleri idi. Zamanın papaları bile buralardaki üniversitelerde tahsil yapıyorlardı... Kurtuba, ameliyat yapılan hastaneleri, 600 bin kitaplık kütüphanesiyle meşhurdu. Gırnata'daki Elhamra Sarayı'nın dantel gibi işlenmiş taş duvarları, fıskiyeli havuzları ile bahçesi emsalsiz güzellikte...

Emevî kumandanı Tarık bin Ziyad'ın Hicrî 92 senesinde fethettiği ülke 800 sene İslâm yurdu oldu. İspanyolların ülkeyi ele geçirmesi üzerine şair Ebu'l-Bekâ, meşhur Endülüs Mersiyesi'ni yazdı.

Geçenlerde bir yazar, dağdan inmesi beklenen militanlardan Kürt alayları kurulmasını teklif etti. Bunlar yurt dışında üstlenebilir; NATO ve BM operasyonlarında kullanılır; dağdaki adama da bir umut olur dedi. Bu proje yeni değil. XIX. asrın son çeyreğinde Anadolu'nun doğusu Rus ve İngiliz tehdidi altındaydı. Sultan Hamid hem bu tehdidi önlemek, hem de halkı merkeze samimiyetle bağlamak için şöyle bir çare buldu: Mahallî ordu birlikleri…