Prof. Dr. Ramazan Ayvallı

Dört mezhebin imâmları, müctehid-i mutlaktır. Bu dört imâmdan sonra müctehid-i mutlak yetişmedi...

Geçen haftaki 2 makâlemizde, birer nebze, fıkıh ilminin ehemmiyeti ve genel olarak fukahânın tabakalarından bahsettik...

“Tabakâtül-Fukahâ=Fukahânın tabakaları”: Fıkıh âlimlerinin tabakaları; helâl ve harâmı, emir ve yasakları bildiren fıkıh ilmi ile uğraşan âlimlerin dereceleri demektir.

“Fıkıh” kelimesi, Arapça’da, genel olarak “bilmek-anlamak” veya özel olarak “İslâmiyeti bilmek-anlamak” demektir...

"Seni ıslâh etmeyen ilim, dalâlet (sapıklık); faydası olmayan mal ise, vebâl (yük, sıkıntı ve azap)tır..."

Şüphesiz ki, Allahü teâlâ, malı hem dostuna, hem de düşmânına verir, ilmi ise sâdece dostuna lutfeder...

“De ki: Allaha ve Peygambere itâat edin! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar.] Allah elbette kâfirleri sevmez.”

İslâmın birinci şartı, bilindiği gibi, Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhis-selâm) îmândır. Ya'nî onları sevmek ve sözlerini beğenip, kabûl etmektir...

“Her Müslümânın, i’tikâdda Ehl-i sünnetin iki imâmından birine ya’nî İmâm Mâtürîdî veya İmâm Eş'arî'ye tâbi olması lâzımdır."

Cenâb-ı Hakk’a çok şükürler olsun ki, bir haftalık rüyâ gibi geçen bir Özbekistân seyâhatimizden daha döndük...

Peygamberimizin çalışmalarıyla, Cenâb-ı Hakk’ın da lutfuyla, “Câhiliye dönemi” gitmiş, bir “Asr-ı saâdet” meydâna gelmiştir...

Allahü teâlâ, kullarının îmân etmelerini, ibâdet yapmalarını, kardeşçe yaşamalarını, birbirlerine yardımcı olmalarını istemiş ve emretmiştir...

Hucurât sûresinde meâlen buyuruldu ki: “Ey îmân edenler! Allahü teâlânın ve Resûlünün önüne geçmeyiniz! Allahü teâlâdan korkunuz!"

İslâmın birinci şartı, Allahü teâlâya ve Peygamberine (sallallahü aleyhi ve sellem) îmândır. Ya'nî onları sevmek ve sözlerini beğenip, kabûl etmektir.

Resûlullah Efendimizi öven çeşitli mevlid kasîdeleri vardır. Çok meşhûr olan “Mevlid Kasîdesi”ni Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır.

Resûlullah Efendimiz, Mevlid gecelerinde, Eshâb-ı kirâmına ziyâfet verir, dünyâyı teşrîfi sırasındaki ve çocukluk zamanındaki şeyleri onlara anlatırdı.

Alparslan, Haleb’i teslîm aldığı sırada, Bizans ordusunun gelmekte olduğunu öğrenince, Mısır Seferi’nden vazgeçti..

Bu muhârebe, dînî, millî, siyâsî ve askerî netîceleri bakımından, Türk-İslâm târihinin en büyük zaferlerinden biridir.

Müslümânları, harp meydânlarında, zaferlerden zaferlere koşturan biricik arzû; âhirette şehîdlere verilecek sonsuz nîmetlere îmân etmeleridir!..

İslâmiyet, hiç şüphesiz yeryüzünde en çok devlet kurulmasına vesîle olmuş bir dîndir. Dünyâda şu anda 57 Müslümân ülke vardır...