Prof. Dr. Ramazan Ayvallı

İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlıdır.

Dünyâ târihinin çok önemli dönüm noktalarından, kilometre taşlarından biri, “İki Cihân Güneşi Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm)”ın dünyâyı teşrîfleridir.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki: “Edebe riâyet etmeyen hiç bir kimse, Allah'a kavu­şamaz, yani velî olamaz. Dîn büyüklerinin yolu baştan sona edeptir.”

Şüphe yok ki, büyük hadîs âlimleri deyince, başta "Kütüb-i sitte" denilen 6 muteber hadîs kitâbının müellifleri akla gelir.

Sahâbe-i kirâm, hadîs-i şerîfleri, daha Peygamber Efendimiz hayatta iken, kendisinden öğrenip toplamış, sonraki nesillere titizlikle nakletmişlerdir.

Sevgili Peygamberimiz (aleyhis-salâtu ves-selâm) buyurdu ki: "Allah, benim sözümü işiten ve onu iyice hıfzeden kimsenin yüzünü ak eylesin."

Ülkemizde, Kur’ân-ı kerîmi ezberleyen kimselere "Hâfız" deniliyor; aslında onlara "Hâfız" denmez, "Kâri" denir.

Gazneli Mahmûd, Irâk'ı aldığı zaman, bir hanımın eşyâsı, hırsızlar tarafından çalınır. Hanım, Sultan'ın huzûruna çıkar!..

"Şahsıma gelince, gerek tehdîd ve gerekse tehdîdin de ötesinde, herhangi bir durum, Allahü teâlânın izni ile, bana zarar vermez ve nasihatten alıkoymaz."

Sultân Baybars; Orta Çağ İslâm-Türk târihinin en büyük sîmâlarından biridir. Maddî ve manevî birçok husûsiyetlere sâhip, müstesnâ bir insandı...

Zekâsı ve kabiliyeti ile kısa zamanda kendisini gösteren Baybars, Melik Sâlih tarafından kumandânlığa kadar yükseltildi.

Şiddet; genellikle korkutmak, ürkütmek, sindirmek, vazgeçirmek, itâat ettirmek, boyun eğdirmek gibi maksatlarla yapılan bir fiildir...

​İslâmiyet’ten önce kadının hiç değeri yoktu. Araplar, kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Kâbe etrafında bile kadınlar çıplak dolaşırlardı.

​Anne hakkı çok önemlidir; annenin hakkı herkesten önce gelmektedir. Anneye hürmet ve hizmet, babaya hizmetten de önce gelir.

Mukaddes dînimizde, kadına çok büyük önem verilmiştir. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde kadın hakları hassâsiyetle zikredilmiştir.

Bu ayda, kendimiz, âilemiz, milletimiz için ve İslâm âlemi için duâlar yapmalıyız. Yetîmleri sevindirmeli, muhtaçlara yardım ellerimizi uzatmalıyız.

İdrâkiyle şereflendiğimiz onbir ayın sultânı olan mübârek ramazân ayını bir ganîmet bilmeli, bu fırsatları iyi değerlendirmelidir.

“Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayâline bile gelmeyen nimet dolu sofrasına, ancak oruçlular oturur.”

Ramazân ayında yapılan bütün nâfile ibâdetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farz ibâdetlere verilen sevap gibidir.

“Bir kimse, Ramazân ayında oruç tutmayı farz bilir ve orucun sevâbını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günâhları affolur.”