Süleyman Özışık

Elini vicdanına koyup söyle muhalif kardeş. Bu süreçte Türkiye'yi kimin yönetmesini isterdin? "Şimdi falanca devletin başkanı bizi yönetseydi ne güzel olurdu" dediğin biri var mı?

Haftalardır dikkatle takip ediyorum. Gördüğüm şey şu: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve yandaşları iki konuyu nakış gibi işliyor.

İki gündür sosyal medyada yakası açılmamış, kâğıda kaleme gelmez küfürler yiyorum.

Bir haftadır dile getirdiğim yardımlaşma ve dayanışma hesabı nihayet açıldı. Ben "Gönül Kumbarası" demiştim, devletimiz "Millî Yardımlaşma" hesabı adını koymayı uygun buldu.

Bir önceki yazımda belli bir kesimin yaşadığı zorluklardan bahsetmiştim.

Koronavirüsün Türkiye'ye yayıldığı günden bu yana hep birlikte "EvdeKal" çağrıları yapıyor, sokağa çıkanları kıyasıya eleştiriyoruz.

Koronavirüsün Türkiye'de yayılması, yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Bazı yazar çizer takımı, KHK marifeti ile meslekten uzaklaştırılmış doktorların acilen göreve geri döndürülmesi gerektiğini salık vermeye başladı.

Günlerdir umreye gidip dönenler üzerinden bir yaygara koparılıyor ki sormayın. Yaygarayı koparanlar sadece sosyal medya fareleri olsa çok aldırış etmeyeceğim.

"Virüsten daha tehlikeli olan" başlıklı yazımda dile getirdiğim şeyler birer ikişer gerçekleşmeye başladı.

Koronavirüs nedeniyle eve kapanmak zorunda kalınca yapabileceğiniz şeyler sınırlı oluyor. Ya kitap okuyorsunuz ya da haberleri takip edip biraz da film izliyorsunuz.

Dünya artık eskisi gibi değil. Yerkürenin öteki ucunda yaşayan sıradan bir insanın yedikleri veya yaptıkları bizi doğrudan ilgilendiriyor.

Koronavirüs uzun zaman önce Türkiye'nin etrafını çepeçevre sarmıştı. Sağlık Bakanlığı'nın insanüstü gayretleri sonucu sınırlarımızın berisine girişini epey süre engellemeyi başardık.

CHP ile HDP arasındaki ilişki, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir komediye dönüştü.

ODA TV'de yayınlanan haber ve ardından yaşanan gözaltılar konuşuluyor. Tam da beklediğimiz tarzda ezber eleştiride bulunanlar meseleyi çekiştirerek gazeteciliğe bağlama telaşında... Kusura bakılmasın ama ben bu işi gazetecilik olarak görmeyenlerdenim. Beni takip eden kardeşlerim hatırlayacaktır.

CHP'li Engin Özkoç'un Erdoğan'a yönelik galiz küfür sayılabilecek hakaretleri var. O hakaretlere birazdan geleceğim ama önce şu konuyu netliğe kavuşturalım. Özkoç'un hakaretlerini savunan CHP'liler, "Erdoğan aynı sözlerle Kılıçdaroğlu'na hakaret etti" diyor.

Bir kişinin ne yaptığını, yapmamaya başladığı andan itibaren anlarsınız. Avrupa şu anda bu sözün ne anlama geldiğini sanırım çok daha iyi anlıyordur.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İdlib'de şehit olan askerlerin cenazeleri toprağa verilmeden yaptığı konuşmanın kendisini derinden yaraladığını belirtiyor.

Siyasetçisi, sporcusu, sanatçısı, gazetecisi, aktivisti, akademisyeni ve sosyal medya denen çukurda debelenen çomarları... Bu aralar hepsinin başı gözü ayrı oynuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a "Tek adam" diyen koroya, AK Parti'den ayrılan isimler de katıldı.

AK Parti'den ayrılan isimleri takip ediyorsunuzdur. Kendi adıma söyleyeyim, dinledikçe onlar adına ben utanıyorum.