Vehbi Tülek

Buyurdu ki: "Allahü teâlâ, dostlarının bâzı ahlâkını düşmanlarına vermiştir. O ahlâk ile Allah dostlarına yardım ederler, bu sebeple Allah dostları da rahat ederler."

Buyurdu ki: "Affa, mağfirete, müsâmahaya kavuşurum diyerek, günahlardan tövbe etmeyi terk etmek, o günahı işlemekten daha beterdir."

Buyurdu ki: "Gençliğini, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymayarak geçiren kimseyi, Allahü teâlâ da ihtiyarladığında zelîl eder."

Küçük Ârif Çelebi, Anadolu'da yetişen Mevleviyye tarîkatının büyüklerindendir. Afyon'un Bolvadin ilçesinde yaşamıştır. Doğum ve vefat târihi belli değildir...

Ebû Bekr-i Kisâî hazretleri, dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı ile onuncu yüzyılın başlarında Irak'ın Kûhistan taraflarında yaşayan büyük velîlerdendir...

Buyurdu ki: "Üç şey düşmanlığa sebeb olur: Mala tamahkârlık, insanların ikrâmlarına düşkünlük göstermek, insanların göstereceği îtibâra önem vermek!"

Buyurdu ki: "İnsanın kazançlı olmasının esâsı; az yemek, az uyumak, az konuşmak ve nefsin arzu ve isteklerini terk etmektir..."

Buyurdu ki: "Huşû; zâhiren ve bâtınen Hakk'a boyun eğmek. Tevâzu da; Hakk'a teslim olmak, boyun eğmek, Hakk'ın hükmüne îtirâzı terk etmektir..."

Şâzilî hazretleri, talebelerine buyurdu ki: "Lüzumsuz şeylerle gözü meşgûl edip, gönlü dağıtmamalısın. Zîrâ bu, insandaki şehvet kuvvetini artırır..."

Buyurdu ki: "Kalp; yaptıklarımızı sırf Allah için yapmakla, riyâ ve gösteriş kirlerinden temizlenir. Beden de, Allahü teâlânın velî kullarına hizmet etmekle kıymet kazanır."

Buyurdu ki: "Allahü teâlâ bütün kalplere nazar kıldı. Kendisini görmeye Muhammed aleyhisselâmın kalbinden daha şevk ve iştiyak duyan bir kalp bulamadı!.."

Buyurdu ki: "Âlimlerin bozulmasının alâmeti ikidir: Biri, bildiklerini yapmazlar, bilmedikleriyle amel ederler. İkincisi, yapmamaları emredilen şeyleri yaparlar."

Emânullah Lâhorî, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin talebesidir. Evliyâlık yolunda çok ilerlemiş ve kendisi de bu yolda mübarek hocası gibi çok talebe yetiştirmiştir...

Tasavvufi şiirleriyle tanınan Eşrefoğlu Rûmî, önce Emîr Sultan hazretlerine talebe oldu. Daha sonra Hacı Bayrâm-ı Velî'ye hem talebe hem damad olmakla şereflendi...

Buyurdu ki: "Dünyâ malına ve şerefine sâhib olmayı arzulayan bir sûfî (tasavvuf talebesi) sûfî değildir. O, sûfîlere kötülük getiren bir aldatıcıdır."

Buhtan emiri Bedir Han, Sâlih Sıbkî'yi sınamak istiyordu: "Ben bu zâtı bir tecrübe edeyim. Eğer gerçekten velî bir zât ise ona talebe olurum" diye düşündü...

İbrâhim Gülşenî'ye talebeleri "Allahü teâlânın ihsânı ile kabirdekilerin azabda veya nîmet içinde oldukları bilinebilir mi? Duâ ederek azabda olanın azâbı kaldırılır mı?" diye sorar...

Mustafa Efendi buyurdu ki: "Gördüğün kişi, şâyet onu görür görmez sana Allahü teâlâyı hatırlatıyorsa, bilesin ki o, Allah'ın velîsidir."

Muhammed Rukıyye hazretleri, zâhirî ilimlerde eşsiz bir âlim olup, tasavvuftaki derecesi çok yüksekti. 1494 (H. 900) senesinde vefât etti...

Buyurdu ki: "Câhillerin evliyâyı inkâr etmesi, büyüklere dil uzatması; onları anlamaktan uzak olmalarından ve kalblerinin hikmeti almamasındandır."