‘Erlik nedir, o da görsün!'

A -
A +

Kâfirlerle Müslümânlar cenge hazır durdular bir gün... Ancak küffar içinde bir bahadır vardı ki, ona diş geçiren biri yoktu o devirde. O pehlivan, atını meydana sürüp, mağrur bir eda ile seslendi Müslümanlara: - Sizde hiç pehlivan yok mudur? Müminlerden birkaçı çıktıysa da, şehit oldular birer birer. Kâfir, daha bir gururlanmıştı. Kibrine kibir katıp Efendimize seslendi bu defa: - Yâ Muhammed! Bari amcan oğlunu gönder de, erlik nedir, o da görsün! Şâh-ı merdân bunu duyup, hiddetinden titremeye başladı. Ona haddini bildirmek için vardı Efendimize. - Yâ Resûlallah! İzin ver, gidip vurayıp şu kâfirin boynunu. - Peki yâ Ali, var ceng et! Korkudan ödleri koptu - Allahım! Sen Ali'ye yardım eyle! Hazret-i Ali, atını kâfirin üzerine sürerken bir nârâ attı ki, korkudan ödleri koptu kâfirlerin. Kimi düşüp can verdi, çoğu da baygın vaziyette yerlere serildiler. Mağrur kâfir de korkudan titriyordu. Şâh-ı merdân, kâfiri imana davet etti önce. - Gel Müslüman ol! Kardeş olalım! - Hayır, dövüşelim. Eh vebal kalmamıştı artık. Kılıcını kaldırıp şiddetle çaldı. Müşrik, kalkanıyla korunduysa da, bu müthiş darbeyle yere yıkılmıştı. Şâh-ı merdan üstüne çıkıp dayadı kılıcını boğazına. Ve tekrarladı teklifini: - Gel iman et, kardeş olalım. Yine kabul etmediği gibi mırdar tükürüğünü fırlattı Mürtezanın nurlu yüzüne. Peki o ne yaptı buna karşı? Öldürmekten vazgeçip kalktı üzerinden. Kâfir şaşırmıştı! Yerden doğrulurken sordu: - Niçin öldürmedin beni? - Biz nefsimiz için adam öldürmeyiz. - Ne, anlamadım? - Seni Allah için öldürecektim. Ama bana o hakareti yapınca nefsime zor geldi. Allah için olan halis niyetime nefsimin arzusu karışır diye korktum ve vazgeçtim öldürmekten. Müşrikin kafası iyice karışmıştı. - Siz hep Allah için mi öldürürsünüz? - Elbette. Müşrikin kalbine hidayet nurları dolmaya başladı o anda. - "Yâ Ali! Sizde bu hâlis niyet bulunduğuna göre dîniniz haktır" diye mırıldandı. Sonrası malum. Şehadeti getirip imanla şereflendi. Az önceki iki düşman dost olmuştu. Sevgiyle kucaklaştılar.