> Evliyâ duâsı... Bu "Allah adamı"na, haşmetli "Sultân Ahmet", Bir gün, ibrik elinde, su döküp etti hizmet. Sultânın annesi de, arkasında kafesin, Ayakta, havlu elde, beklerdi tutmak için. Gönlünden geçirdi ki o an vâlide hanım: "Bir tek kerâmetini görse idim bu zâtın." Bu fikrini anlayıp, buyurdu ki: (Çok hayret! Bâzısı düşünür ki, "Görseydim bir kerâmet." Hâlbuki bir pâdişâh, hürmet gösterip bize, Eğilmiş, ibrik ile su döker elimize. Muhterem annesi de, gerisinde kafesin, Ayakta, havlu elde, bekliyor tutmak için. Bütün bunlar, kerâmet değil de, nedir ya da? Bundan büyük kerâmet var mı bugün dünyâda?) Sordu sultân: (Efendim, denir ki rivâyette: Abdülkâdir Geylânî, o yevm-i kıyâmette, Kendine bağlı olan talebeye, bâhusus, Şefâat edecekmiş, doğru mudur bu husus?) "Azîz Mahmûd Hüdâyî", düşünüp az bir müddet, Sonra da buyurdu ki: (Doğrudur bu rivâyet.) Sultân suâl etti ki: (Peki, zât-ı âlîniz, Bu hususta acabâ, var mıdır bir va'diniz?) O zaman "Azîz Mahmûd Hüdâyî" hazretleri, Mübârek kollarını uzatarak ileri, Duâ etti: (Yâ Rabbî, tâ kıyâmete kadar, Yolumuza girip de, bize tâbi olanlar, Ve ömründe bir kere, gelip de türbemize, Bir Fâtiha okuyup, gönderirse kim bize, Denizde boğulmasın, fakîrlik görmesinler. Dünyâdan âhirete, îmân ile gitsinler. Ölecekleri günü, daha önce her biri, Bilip, haber versinler gelmeden ecelleri.) Yine bu mübarek zat, Padişahla beraber, Bir kabristan yanında yürürlerken bir sefer, Büyük velî, yüzünü döndürüp mezârlığa. Seslendi: (Ey mevtâlar, haydi kalkın ayağa!) Onun bu nidâsıyla, bilcümle ehl-i kabir, Mezârları içinde, dikildiler hep bir bir. Sonra, (Dönünüz!) diye eyleyince bir hitâb, Hepsi, eski hâline dönüverdi derakab. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com