Osmânlı pâdişâhı bulunan "Sultân Ahmet", Şöyle bir rüyâ görüp, meraklandı be gâyet; "Bir küffâr kralıyla tutuşmuş güreşiyor. Lâkin sırtı üzeri, kendi yere düşüyor." (Gördüğüm bu rüyânın tâbiri nedir?) diye. Mektup yazıp gönderdi "Hazret-i Hüdâyî"ye, Haberci, Üsküdar'da bulunan o dergâha, Varıp da, kapısını çalmadan henüz daha, Hânegâhın kapısı açıldı tam o sâat. Elinde bir "Zarf" ile, çıktı o mübârek zât. Sultânın mektûbunu alarak o kişiden, "Cevâbî mektûbu"nu verdi ona peşinden. Buyurdu: (Bu mektûbu arz et kendisine ki, Gönderdiği mektûba cevaptır içindeki.) O, şaşkınlık içinde o mektûbu alarak, Avdet etti saraya, gâyet meraklanarak. Pâdişâh, heyecânla okudu o nâmeyi. Şöyle tâbir etmişti rüyâyı büyük velî: (İnsanın vücûdunda, elbette cenâb-ı Hak, "Sırtı"nı yaratmıştır en kuvvetli olarak. Cansız mahlûklarda da, yine bu vaziyette, "Toprak" yaratılmıştır en ziyâde kuvvette. Şevketli pâdişâhın gördükleri bu rüyâ, İle, bu iki kuvvet gelmiştir bir araya. Bu da, rüyâ ilminde "Kuvvet"e işârettir. Yâni pâdişâhımız "gâlip gelir" demektir.) Pâdişâh, bu tâbiri okuyup pek beğendi. (Gördüğümüz rüyânın tâbiri budur) dedi. Emretti ki: (Âcilen hazret-i Hüdâyî'ye, Tarafımdan "Bin altın" götürülsün hediye.) Hazret-i Hüdâyî'nin zevcesi de tam o an, Evde yakınıyordu ona, "El darlığı"ndan. (Ay efendi, yakında çocuğumuz doğacak. Evde bir bez bile yok, yavrumuzu saracak.) O bunları söylerken, çalındı kapıları. Saraydan biri gelip, arz etti altınları. Azîz Mahmûd Hüdâyî, "Bin altın"ı alarak, Getirip, hanımının önüne bırakarak, Buyurdu ki: (Al hanım, işte sana dünyâlık. Sultânımız göndermiş, üzülme gayri artık.) ------ E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com