"Ben de koyun güdeyim"

A -
A +

Efendimiz üç yaşında idi ki, sordu bir gün süt annesi Halîme'ye: - Anneciğim, gündüzleri kardeşlerim niçin evde bulunmuyorlar? - Onlar koyun güdüyorlar yavrum. - Beni de onlarla yolla. Ben de koyun güdeyim. İki cihanın sultanına hiç "Hayır" denilir mi? Şefkatle başını okşadı. - Peki yavrum. Ertesi gün, melek yavrusunu giydirip saçlarını taradıktan sonra kardeşlerinin yanına katıp emanet etti Allaha. Fakat tam öyle sıcağında küçük Şeyma nefes nefese koştu eve. Annesi onu görünce telaşlandı. - Kızım niye geldin? Muhammed nerede? - Sahrada anneciğim. - Göz nurum kızgın güneşte ne yapıyor? Bir gölgelikte dursaydı bari Korkma anneciğim - Korkma anneciğim. Güneşten kardeşime bir zarar gelmiyor. - Nasıl olur kızım? - Evet anne. Kardeşimin başı üstünde daima bir bulut bulunuyor ve ona gölgelik yapıyor. - Doğru mu kızım bu? - Vallahi doğru söylüyorum anneciğim. *** Bir başka gün, bu defa Damra gözyaşları içinde koştu eve. - Yetiş anneciğim! Kureyşî kardeşime birşeyler oldu. - Ne oldu oğlum, söylesene? - Gökten üç kişi indi anne. Kardeşimizi alıp karşıki tepeye çıkardılar. Sırt üstü yatırıp bıçakla karnını yardılar. Öldü mü yaşıyor mu bilmiyorum. Kan beynine sıçradı! Halime'nin kan beynine sıçradı o anda. Fırlayıp bir nefeste o tepeye vardı ve koşup oturdu o Server'in yanında. - Ey gözlerimin nuru, seni kim rahatsız etti? Efendimiz anlattılar: - Ben kuzuları güdüyordum ki, gökten beyaz elbiseli üç kişi geldi yanıma. Beni sahradan alıp buraya çıkardılar. Birincisi beni yatırıp göğsümü yardı. İç organlarımı kar gibi bir şeyle yıkayıp tekrar yerine koydu. - Sonra oğlum? - Sonra ikincisi kalbimi çıkarıp ikiye ayırdı. İçinden siyah bir şeyi çıkarıp attı ve "Seni şeytanın hilesinden emin kıldık" dedi. - Sonra? - Sonra üçüncüsü, elini yarılan yere koyunca, yara iyileşti. Bu üç kişi, daha sonra elimi ve yüzümü öpüp, gökyüzüne doğru yükselip kayboldular anneciğim. Ama ben bunlardan hiç acı ve elem duymadım...