Bereketli bal...

A -
A +

Bir hanım sahâbî, Resulullaha hediye olarak "Bal" göndermişti bir gün. Efendimiz hediyeyi alıp, kabını geri gönderdiler. Ama kap "dolu" olarak geldi o hanıma. Kadıncağız kabın dolu geldiğini görünce çok üzüldü. Gözyaşları içinde koştu Efendimize - Yâ Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz? O Server buyurdular ki: - Ben senin hediyeni kabul ettim. Kadın hayret içindeydi. - Ama nasıl olur? Kap aynen geri geldi bana. Durum anlaşılmıştı. Buyurdular ki: - Geri gelen bal, Allahü tealanın, senin hediyene karşı ihsan ettiği berekettir. Kadın mahcup olmuştu. Sevinç içinde döndü eve. O balı yıllarca yediler, yedirdiler, dağıttılar. Bitmek şöyle dursun, azalmadı bile. Başka kaba boşaltınca Bir gün yanlışlıkla başka kaba boşalttılar. O zaman tükeniverdi. Efendimiz bunu haber alıp buyurdular ki: - O bal aynı kapta dursaydı, dünya durdukça yerlerdi de yine eksilmezdi. *** Yine Kureyş müşrikleri Efendimizin huzuruna geldiler bir gece. Aralarında Ebu Cehil de vardı. Dediler ki: - Yâ Muhammed! Gerçek Peygambersen, şu gökteki Ay'ı ikiye ayırıver. Ayın ondördü olup, tepsi gibi yuvarlaktı Ay. Efendimiz döndü o müşriklere: - Peki, bunu yaparsam iman eder misiniz? Bir ağızdan cevap verdiler: - Evet! Bunun üzerine mübârek parmağını kaldırıp Ay'a işâret ettiler. Ay ikiye ayrıldı! "Ay" ikiye ayrıldı. Bir parçası doğuya, öbür parçası batıya gitti. Bir müddet öyle durup, sonra birleştiler. Bunu gözleriyle gördü müşrikler. Efendimiz onların isimlerini tek tek sayıp seslendiler ki. - Şahid ol ey filan! Şahid ol ey filan! Peki iman ettiler mi? Ne gezer. Yine "Sihir" dediler. Halbuki dışardan Mekke'ye gelenlere sordular. Dışarı adamlar gönderip sordurdular. Herkes görmüştü bu mucizeyi. Ama yine inanmadılar. İnkârcıların başı, Ebû Cehil'di yine. Dedi ki: - Muhammed'in sihrinin tesiri, yerden sonra göklere de başladı. Eh, "İman etmek nasib işidir" buyurmuş büyükler. Olmayınca olmuyor işte.