Hasan-ı Basrî "kuddise sirruh"... Tâbiîn'in büyüklerinden. Bir gün, bir dostunun cenâzesine gitti. Definden sonra çok ağladı. Sordular: - Niçin ağlarsınız? Buyurdu ki: - Kardeşlerim! İşte en son varacağımız yer. Buraya hepimiz gireceğiz. Bunu bile bile nasıl günah işleriz? Dinleyenler gözyaşlarını tutamadılar. *** Bir gün, damda namaz kılıyordu. Secdede ağlamaya başladı. Gözyaşları sel olup, damın kenarından aşağı aktı. O sırada aşağıdan bir adam geçiyordu. Üzerine damladı. - Acaba necis midir? diye merak etti adam. Zira camiye gidiyordu. Yukarı seslendi Yukarı bakıp seslendi: - Arkadaş! Bu damlayan su namaza mani midir? - Sen yıka elbiseni... Zira o, bir günahkârın gözyaşıdır. *** Bir gün de, biri gelip arzetti ona: - Efendim, filan kimse, sizin gıybetinizi yaptı. İmam sordu: - Onun evine niçin gitmiştin? - Yemeğe çağırmıştı. - Neler ikrâm etti? - Çeşitli yemeklerle türlü meşrûbât. Esefle baktı yüzüne: - Bu kadar yemeği karnında sakladın da, şu bir çift sözü neden saklıyamadın? Kalktı. Bir tabağı hurma ile doldurup ona uzattı: Bunu ona götür - Bunu, o adama götür. - Neden? - İyiliğine karşı hediye. - Ne iyiliği efendim. Gıybetinizi yaptı. - İyi ya, günahımı almış. Bundan büyük iyilik olur mu? *** Bir gün de biri geldi huzuruna. - Bir şey danışacaktım. - Buyur kardeşim. - Evlenme çağında bir kızım var. - Evet. - İstiyeni çok. Hangisine vereyim? - Allahtan korkana ver. - Peki efendim. - Eğer kızını severse, ne âlâ. Sevmezse, Allahtan korkar da zulmetmez hiç olmazsa. - Allah razı olsun efendim.